Not: Jeongguk'un ağzından ilk dört günü okumuştuk, 18 demesinin sebebi bu yüzden. Toplam 22 gündür tutsak Jeongguk.
İyi okumalar.
18 gün önce...
Uyandığımda kolumdaki serum hala duruyordu, ilk birkaç saat öylece tavanla bakışmıştım, plastik paketin içindeki sıvı çoktan bitmişti; benim kendime gelmemi sağlayan şey o sıvının tamamen bitmiş olmasıydı sanırım. İlk an, yorgunlukla gözlerimi dahi açamamıştım, Hwang neredeydi, bilmiyordum. Tek bildiğim odanın içinde yine bir kamera vardı, ve kayıttaydı. Gözlerim ilk an onu incelerken sonra bakmayı bırakmıştım.
Hareket edememek çok sıkıntıydı, ayağımdaki zincir her ne kadar bana engel olmasa da sol kolumdaki iğne her kolumu hareket ettirdiğimde canımı acıtıyordu. Onu çıkaramıyordum, sağ elim başımın üstünde bağlıydı, ne zaman yaptığını bilmiyordum.
Birkaç saatin sonunda Hwang girdi odaya, elinde bambaşka bir plastik paketle. Paketleri değiştirirken hiç tepki vermedi, gözlerimle onu inceledim.
-Ne yapmaya çalışıyorsun?'' İşini bitirene kadar konuşmadı, birkaç kez hareket ettim. Elinden kurtulamayacağım halde boşa direniyordum, yine de denemekten zarar gelmiyordu.
-Bu günlerin tadını çıkar.'' Yanağımı sıktı, hiç konuşmadan kameraya doğru gitti; kaydın devam edip etmediğini kontrol ettikten sonra odadan çıktı.
Belli bir sürenin ardından ilacın etkisiyle ilk günkü gibi belirtiler yaşamaya başladım, ilk başta midem bulandı, başım ağrımaya başladı; etraf dönüyordu yine. Gözlerim kapanırken tek düşündüğüm şey buradan nasıl çıkacağımdı.
12 gün önce...
Hwang ellerimi çözdü, kolumdaki serumu çıkartırken acıdan ağlama eşiğine gelmiştim.
-Canın ne kadar tatlı senin.'' Ellerim serbestti, onu iteklemeye çalıştım. Ayağımdaki zincire dokunmadan beni yataktan kaldırdı, bedenimi duvara sırtüstü yapıştırdı, duvardaki kelepçeleri bileğime takarken ayaklarımla onu tekmelemeye çalışıyordum. Başımın ağrısı iki gündür çok fazlaydı, bazen ne yaptığımı hatırlamıyor, sürekli yaptıklarımı tekrarlıyordum.
Evet, amacını anlamıştım; dün ilacı değiştirmeye geldiğinde beni delirtene kadar devam edeceğini söylemişti. Bu elbette beni korkutuyordu ama tepki vermemeyi tercih etmiştim. Daha fazla keyiflenmesi sinirimi bozuyordu.
Bu süre içinde sürekli kamerayla kayıt altındaydım. Emindim ki, bunları Yoongi'ye atıyordu. Onun acı çekmesi en büyük amacıydı. Yaptığı şeylerin sebebinin sadece Yoongi'nin elinde bulunan bir-iki belge olması çok saçmaydı. Daha fazlası varsa, bilmiyordum.
Beni etkisiz hale getirdikten sonra, kameranın yanına dün koyduğu kutuyu açtı; içindeki şırıngayı ve bir kutuyu çıkardı. Şırınganın içi doluydu, güldüm. ''Elinden gelen sadece bana bir şeyler enjekte etmek, o kadar korkuyorsun ki beni sürekli bağlı tutuyorsun; özgür bırakırken ise sürekli bir şeyler veriyorsun.''
Güldü, hiç beklemeden şırıngayı bacağıma geçirdi. ''Sana hiçbir şey yapmadan bıraksam bile, bana bir yumruk atamazsın.''
Haklıydı, benden güçlü olduğu kesindi. Gözlerimi devirdim, midem onu gördükçe daha da bulanıyordu.
-Seninle özel olarak ilgilenmemi bir lütuf olarak görmelisin.'' Eliyle kutuyu açmaya başladı, boş şırıngayı masanın üstüne koymuştu. ''Yoongi'nin emanetine güzel sahip çıkıyorum. Hem zevk de alıyorum.'' Kutuyu açtığında içinden çıkan küçük demir zincire ve kumandaya baktım. ''Sen zevk almıyor musun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook