-Dur!
Hızla koşmaya devam ettim, hareket edecek mecalim yoktu ama zorundaydım. Nefes almak, kaburgalarımı dahi acıtırken ayaklarım kendiliğinden hareket ediyor gibiydi; bir yere takıldığımda düşmem an meselesiydi.
Ağaçların girdim, çalılıklar ve kaygan toprak hızımı azaltsa da devam ettim. Gömleğim, pantolonum kısacası her yerim ıslaktı; üşüyordum, delicesine. Aldırış etmemeye çalıştım.
Gök gürledi. Yağmur şiddetlenmeye başladı.
Gözlerim etrafı taramaya devam ederken köpek sesleriyle daha da hızlı olmam gerektiğini anladım.
Beni bulacaklardı. Bulmamalıydılar.
Ağaçlarla dolu yerde koşmaya devam ederken arkamdaki adamın sesi uzaklaşmıştı. İzimi kaybetmiş olabilirdi. Bu iyiydi elbet ama daha da kötü bir felaket beni bekliyordu.
İlerlemeye devam ederken motor sesiyle önüme döndüm, motor tam etrafımda bir tur attı, bu kadar ağaçların olduğu yerde bunu yapması neredeyse imkansızdı. Etraf toz içinde kalırken öksürmeye başladım, motorun üstündeki kişi kaskını çıkardı. Bana bakarken gülümsedi. Gülümsemesi en korkunç şeydi. Hafif hafif geri gitmeye çalışırken motorundan indi, bana yaklaşmaya başladı.
-Benden mi kaçacaktın?
....
30 gün önce
Her şey çok güzeldi.
O günün üstünden on gün geçmişti. Yoongi çok yoğun günlere girdiğini söylemişti, hak veriyordum.
Hwang'ın kendine ait her binasını tek tek patlatıyordu, hiç acımadan. Tamamı yok olana kadar da durmayacak gibiydi.
Haberlerde her akşam bu yanan binalar dönerken şok içerisinde izliyordum. Yoongi sinirlendiğinde çok korkunç bir adama dönüşebiliyordu. Sevdikleri söz konusu olduğuna dönüştüğü insandan memnundum ama bazen ne yapacağımı bilemiyordum.
Çoğu gece geç geliyordu, sabaha doğru yanıma yattığını hissediyordum. Bazen uyanıyor, güneş doğana kadar eğleniyorduk. Bazen de gerçekten yorgun oluyor, sadece uyumayı tercih ediyorduk.
O günlerden birindeydik yine, sabah beş sularıydı. Yatakta uyurken belimde hissettiğim soğuk ellerle uyandım. Yoongi'yle tanıştığımız günden beridir ses duyarlılığım artmıştı. Belimdeki eli tuttum. Sırtım ona dönüktü.
-Yorgun musun?" Yoongi mırıldandı, boynuma sokuldu. "Kokun yorgunluğumu götürüyor."
-Yaa, demek öyle." Ona doğru döndüm, burunlarımız birbirine yavaşça değdi, gıdıklanmıştım, kıkırdadım. "Öpersem daha hızlı işe yarar sanki?"
-Bak sen." Dedi dudaklarıma yaklaşırken. "Bir denemelisin bence."
Dudaklarımız birleşti. Öpüşmemiz tutkulu ama bir o kadar yavaştı. Doyumsuzduk elbet, her gün bunu yapmaktan bıkmamıştık, durduramıyorduk çünkü birbirimizi.
Hoş, durmak isteyen de yoktu.
Yoongi yavaşça geri çekildi, gülümsedi. "Yarın sana bir sürprizim var." dedi. Heyecanlanmıştım, tam soracaktım ki işaret parmağı dudaklarımı kapattı. "Sormak yok, sürpriz."
-O zaman ben de sürpriz yaparım." Dedim, karanlıkta yüzünü seçmeye çalışıyordum o sırada. Saçlarıma dokundu, hafifçe oynamaya başladı. "Peki, sen de yap sürpriz. Yarın birbirimize sürpriz yapalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook