-Bir ipin kördüğümünün çözülmesi gibi...

56 11 20
                                    

Hayat sürprizlerle doluydu, hiç beklemediğimiz anlarda hiç istemediğimiz olaylar olabiliyordu.

Taehyung'la konuşmamızın üstünden iki buçuk hafta geçmişti, bize dönmemişti. Döneceğini düşünmek belki de aptallıktı, yine de bir umut beklemiştik.

Yoongi tüm işleri bana bırakmıştı, tek başıma Jimin'in hatırası için yapılacak binanın iç tasarımıyla ilgileniyordum. Tamamen günlerimi, hatta gecelerimi bunlara harcıyordum. Çocukları ne kadar mutlu edebilirsem, o kadar iyiydi benim için... Belki bir nebze olsun, birilerinin mutluluğu kalbimdeki yarayı kapatacak güce sahip olurdu.

Üstümdeki bornozu bir çırpıda çıkartırken giyebileceğim kıyafetlerime baktım. Hala Yoongi'yle aynı evdeydim, ne kadar istemesem de ondan kopamıyordum. Bu beni daha da güçsüz yapıyordu. Onsuz nefes almak bile bambaşka bir hissiyattı, acı çektiğimi hissediyordum. Kırmızı-lacivert tişörtümü giyerken altıma bir şort geçirdim. Evde takılırken rahat olmanın bir sakıncası yoktu.

Merdivenlerden inerken Yoongi'nin evde olmadığını düşünmüştüm ama yanılmışım. Elindeki tabletten bir şeylere bakıyordu, oldukça ciddi duruyordu. Benim indiğimi fark etmedi bile, o kadar odaklanmıştı. Gözlerine bakmak istediğimi fark ettim, dudaklarında huzur bulduğum adamı kaç zamandır öpmediğimi fark ettim.

Yutkundum.

Onu istiyordum, delicesine. Ve ben bunu şimdi istiyordum. Elimdeki havluyu koltuğa bırakırken saçlarımın hafif ıslak olduğunu biliyordum. Yoongi havluyu fark etti, gözleri yavaşça bana doğru döndü. Telefonu çaldı, onu cevaplarken hala gözleri benim üstümdeydi.

-Efendim.

Yavaş adımlarla ona doğru ilerlerken karşı tarafı sadece onaylıyordu, herhangi bir şekilde başka cevap vermiyordu.

-Onu öyle yapalım bence de, evet, tabi...'' tabletini elinden aldım, kaşlarını çattı. ''Evet, haklısınız. Mantıklı ah... Bir saniye, be-ben sizi sonra arayacağım.'' Evet, aniden kucağına oturmuştum.

Sertçe.

Yoongi telefonu kapatırken bana döndü. Elleri belime yerleşirken iyice kucağına yerleştim. ''Napıyorsun Tanrı aşkına Jeongguk?''

-Bir şeyleri düzeltmeliyiz diyorum.'' Saçlarıyla hafifçe oynuyordum, uykusuz olduğu belliydi ama umrumda değildi.

-Emin misin? Daha çok erken dersen anlayabi-

-Hayır, geç bile kaldık.'' Yoongi'nin üstüne çıktım, izin verdi. Dudaklarımızı birleştirirken cebimdeki kelepçeyi aldım, bir eline çaktırmadan takarken ikinci eline yöneldiğimde fark etmişti. ''Bu ne?''

-Küçük oyunumuz.'' Kelepçeyi hızla diğer eline de taktıktan sonra onları başının üstünde birleştirdim. Hoyratça dudaklarını ısırmaya başladım, inlemeleriyle karşılık verirken bu atağımı beklemiyorcasına sürekli duruyordu.

Bir elimle ellerini tutarken diğer elim pantolonuna gitti, büyük bir hızla parmaklarımı ıslatmadan direkt içine soktum. Acıyla dudaklarımı ısırdı, kan tadını hissettim.

-Canımı acıttın.'' Dilim, dudaklarımı yalarken Yoongi ellerini elimden kurtardı. ''Sen ciddili oyun oynamak istiyorsun. Oynayalım güzelim.''

Parmaklarım aniden içinden çıkarken beni tuttu, yatak odasına götürdü. Üstüme çıktığında kelepçeli olmasına rağmen bunu nasıl yaptığını anlamakta zorlanıyordum. Bir anda hiç tahmin etmediğim bir şey oldu: kelepçe, benim bileklerimdeydi.

-Ne, nasıl?'' Yoongi tepkime gülerken ellerimi yatağın demirine çoktan geçirmişti. En zirveden, çamura batmak bu olsa gerekti. Savunmasız bir şekilde kalmıştım.

L'esprit de l'eslacierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin