-Acının ilacı...

66 8 22
                                    

Nefes almak, bir insanın olmazsa 0lmazıdır.

Bir insanın nefesi kesildiği an yaşaması sadece birkaç dakika kadar iner. Akciğerlerine gitmeyen hava, onun tüm hayati işlevlerini durdurur. Acı çeker, çırpınır. Belki de bunu kabul eder.

Ölümsüzlük olsa, her şey daha kolay olabilirdi düşüncesi insanın tüm zihnini kaplar ama ölümsüzlük de çok uzun bir süreçtir. İnsan bu kadar yaşamda sıkılma ihtimalini hep unutur, bir anlığına aklına gelir, onda da vazgeçer.

Zihnin verdiği mücadele, son sözler... Her şey yalan olur. Çünkü bir kere nefes almayı bırakan bir insanı döndürmenin yolu yoktur.

Türlü mücadeleler, uğraşlar sonucu geri dönen biri tekrar hayata aynı gözle bakabilir mi peki?

Çırpınışlar, yakarışlar bir boş sebep yüzünden midir? Çaresizliğin verdiği o haykırışları düzeltmenin yolu yok mudur?

Ağlamalar olmasa insanoğlu insan olabilir mi? Acı bu dünyadan def olup gitse mutlu olunabilir mi?

Bir insanın kaybı ne kadar acıtır kalbimizi? Ne kadar yakar içimizi? Ne kadar bitirir bizi?

Nefes almak, bir insanın olmazsa olmazıdır.

Ben nefes almayı bırakamıyordum, o bırakmıştı. Ben hala konuşuyordum, o konuşmuyordu. Ben hala görüyor, duyuyordum; o bunların hiçbirini yapmıyordu.

Şu ana kadar canımın hiç bu denli yandığını hatırlamıyordum. O şerefsizin yaptığı türlü işkenceler bile kalbimi bu kadar yakıp yıkmamıştı. Nefes alamıyordum, arada bir girdiğim krizler sürekli hastanede gözlerimi açmamla sonuçlanıyordu. Ayaklarım sürekli oraya gidiyordu, durdurmuyordum. Sürekli ağlıyordum, sinir krizleri geçirirken etrafımdaki her şeyi yerlere atıyordum.

Bitmiştim. Bitmiştik.

Hepimiz bir uca dağılmıştık. Belki de olması gereken en mantıklı şey olmuştu ama biz kurtulmanın çaresini bulamamıştık. Kimsenin kimseye fedakarlığı kalmamıştı.

Nefes almak istemiyordum. Çünkü aldıkça içimdeki vicdan ağır basıyordu ve ben kendimden nefret ediyordum.

Koskoca dört ay geçmişti. Beşinci aya girmemize çok az kalmıştı. Tarih 12 Ekim 2023 idi. Yarın çok güzel bir gün olabilirdi. Ama bizi mahveden tek şey, her şeyimizi almıştı.

Birbirimizin canını acıtmak bu beş ayda su içmek gibiydi. Herkes nasıl daha ağır konuşabilirim diye yarış içindeydi.

Ben mi?

Ben sadece izliyordum. Çünkü burada kavga etmek hiçbir şeyi değiştirmiyordu. En azından bunu anlamıştım. Ama anlamayan birisi vardı ki, aramızdaki en büyük acıyı yaşayan oydu.

-Hastanede olay çıkarmış yine.'' Yoongi'nin sesiyle duvarın köşesinden ona baktım. Yüzü, tamamen çökmüştü. Ne yapacağını bilemiyordu, çünkü bunu o da beklemiyordu.

Her şey o kadar kusursuzdu ki, en ufak bir pürüzün ortaya çıkması hepsini mahvetmişti. Yoongi, en yakın arkadaşını günler geçtikçe kaybettiğini biliyordu.

-Ne yapacağımı bilmiyorum.'' Yanıma geldi ve o da benim gibi duvara yaslanıp oturdu. Gözleri dolu doluydu, gerçekten çaresizliğin bir tanımı olsaydı, şu an Yoongi'ye bakmanızın yeterli olduğunu söyleyebilirdim. ''Onu kaybediyorum ve elimden hiçbir şey gelmiyor. Hata mı yaptık? Böyle bir şey yapmamalı mıydık? Ben... bilmiyorum.'' Gözleri bana döndü ama ona bakmamayı tercih ettim. Suçluluk duygum, Yoongi'ye olan aşkımdan çok daha fazlaydı, artık bizi aşk kurtarabilir miydi bilmiyordum.

L'esprit de l'eslacierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin