-Zorluğun derecesi, senin gücüne bağlıdır

96 9 7
                                    

Yoongi'nin anlatımıyla....

Onu bulmak, dünyanın en güzel hissiydi. Gözlerinin içine bakabilmek, bana nefes aldığımı hissettiriyordu. Dudaklarının rengi, bana renklerin hala var olduğunu kanıtlar nitelikte güzeldi.

Onu bulmak, her şeye bedeldi. Ama onu böyle bulmak, hiç olmayacak bir yıkımdı.

Kasırganın en ortasında kalmışım gibi bir histi. Çırpındıkça batıyor gibiydim, durdukça dibi görüyor gibi... Gözlerim kör olmayı dilerdi, bu anları görmek yerine. Onun masumluğunun, korku dolu gözlerle bana olan bakışını görmemek isterdim.

Yapamamıştım, onu bulamamıştım. Her yeri aramıştım, tüm şehri altını üstüne getirmiştim; bulamamıştım.

Hwang'ın dediğini kabul etmiştim, Tae'nin planını uygulamaya koymuştum. Ama onu o ormanda, yağmurlu havada o halde görmek, canımı o kadar yakmıştı ki... Üstüne benden kaçışı, beni çok berbat bir adam gibi görmesi o kadar koymuştu ki...

Hatırlamıyordu elbet, belli bir süre böyle olacaktı ama ben de psikolojik olarak bitiyordum. Varlığı bile olmayan bir adama tutunmuştu, kim bilir neler yapmıştı Hwang ki böyle bir şeye ihtiyaç duymuştu? Ellerim ensemde birleşirken hastane odasında ona bakıyordum. Güzel gözleri bana bakmıyordu, kapalıydı. Kolundaki serum bitmek üzereydi. Hemşireye haber vermem gerekiyordu. Ayağa kalkmak, bu odadan bir saniyeliğine bile olsa çıkmak istemiyordum; onun her şeyine hasrettim hala. Geçmişe dönmek, ne kadar tatlı geliyordu şimdi bana.

Kapı açıldı, düşüncelerimden sıyrılırken elindeki dosyayla gelen doktoru görünce yerimden kalkmak zorunda kaldım. Kapıyı aralık bıraktım. Gözlerim Jeongguk'taydı, kulaklarım doktorda.

-Tahmin ettiğim gibi Yoongi, uyuşturucu kullanmış. Ve daha bir sürü uyuşturucu etkisi yapacak türden ilaç var kanında.'' Gözlerim saniyelik kapanırken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Devam etti. ''Elbet, atlatılabilir ama zor olacak. Çünkü gerçekten vücuduna göre verilen doz miktarı çok fazla. Kullanmadığı zaman dilimi uzadıkça huysuzlaşacaktır. Alışmış.'' Elindeki kağıdı bana uzattı. ''Burada ağrı kesiciler var, bunları çok kötüleştiği an kullandır. Yavaş yavaş normal haline dönmeli.''

Gözlerim Jeongguk'taydı, ne de güzel uyuyordu öyle. Hafifçe gülümsedim. ''Ne zaman beni hatırlar?''

-Alacağı psikolojik seanslarla hatırlayacaktır. Daha bugün demedin mi bana 'sanırım yaptığı son yemeği hatırladı.' Diye. Hatırlama evreleri değişiktir, bazıları eskiden yaptıklarını tekrar görünce kendini daha da kapatır. Ama Jeongguk öyle değil, eskiden yaşadıklarını tekrar yaşamalı hatta. Yakın arkadaşı, bir aile üyesi, seninle yaptığı güzel bir aktivite hepsi yardımcı olabilir. Ama dediğim gibi, yavaş yavaş olmalı; ani bir yüklemeyle kendini daha da dibe çekebilir.''

Doktora teşekkür ettim. O sırada Tae, elindeki yemek kutularıyla gelmişti. Hafifçe gülümsemeye çalıştı. ''Bir şeyler getirdim. Senin de yemek yemen gerekiyor.''

Elindeki poşeti alırken Jeongguk'a baktım, gözlerini açmıştı. ''Sağ ol Tae.'' Tae'nin cevabını beklemeden odaya girdim, Jeongguk doğrulmaya çalışıyordu, yardım ettim. İtiraz etmemişti, sevindim.

Küçücük şeylere sevinir hale gelmiştim, yine de iyi bir gelişme gösteriyorduk. Şükrettim.

-Neredeyim ben?'' Gözlerini ovuştururken hala üstündeki sersemliği atabilmiş değildi. Elimdeki poşeti ayak ucundaki masaya koydum, içindekileri teker teker çıkartırken gözüm sürekli onu kontrol ediyordu. ''Hastanedeyiz, ufak bir baygınlık geçirdin. İyi misin şimdi?''

Gözleri tedirginlikle etrafı süzüyordu, korkuyordu hala. Yabancı bir ortamda bulunmanın verdiği hissi bilirdim elbet ama bu bambaşkaydı. Bütün bu yaşananlar için Hwang elimde yalvaracaktı ve ben o zaman ona acımayacaktım. ''Ben... Siz mi getirdiniz beni buraya?'' Başımla onaylarken yemeklerin tamamını çıkartmıştım, yavaşça onun önüne doğru getirdim. ''Yemek yiyelim ki bir daha bayılma.''

L'esprit de l'eslacierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin