Jimin'in ihanetini bekliyordum.
Daha doğrusu Yoongi'nin anlattığı gibi bir olayın yaşanabileceğini tahmin etmek zor değildi. Küçücük tehditler, oyunlarla Jimin'i kandırmak çok kolay oluyordu. Kendisini ne kadar akıllı zannetse de pek de öyle değildi. En az benim kadar saftı.
Yoongi'nin öfkesini görüyordum ama en çok merak ettiğim Taehyung'un öfkesiydi. Çünkü Yoongi'nin anlattığına göre çoktan işi pişirmişlerdi.
-Yani, şu an Jimin Hwang'ın yanında, bir nevi ajancılık oynuyor öyle mi?
-Aynen, kontrolümüz altında her şey. Hwang meselesi de bir haftaya bitecek.'' Yoongi'nin sesli bir şekilde verdiği nefes odayı doldurdu. ''Tehlikeli farkındayım. Ama bunu ikisi istedi, benim kontrolümde gerçekleşmiyor olaylar.''
-Anlıyorum.
Elbette vermiş olduğu kararlar için Jimin'e kızamazdım ama bu kararlar için onu destekleyen Taehyung'a kızmak da ne kadar doğruydu bilmiyordum. Tek korkum, başlarına bir şey gelecek düşüncesiydi ve bu beni çok tedirgin ediyordu. Herhangi yaşanacak bir kayba dayanabileceğimi sanmıyordum. En yakınımı kaybetmek, bir mezarın içine diri diri gömülmek gibi hissettirir derdi Jimin. Şimdi ne kadar yakındık orası bilinmez ama yine de aynı tarz duyguları hissedeceğimden emindim.
-Halledeceklerdir, eminim.'' Amacım belki de kendimi rahatlatmaktı ama şu an Yoongi'ye teselli veriyor gibi gözüküyordum. Kaybetmiyorduk ama kazanacağımız zaman nasıl kazanacağımız belirsizdi. ''Tek istediğim, o adama normal bir ölüm vermememiz.'' Yanağım, Yoongi'nin göğsüne yaslandı. ''Onun o yaşattığı şeylerin cezası olmalı. Bize kaybettirdiği zamanın telafisi yok, ona da telafi hakkı vermeyelim.''
-Vermeyeceğim bebeğim, asla vermeyeceğim.
...
Güne güzel bir kahvaltıyla başladıktan sonra, Yoongi ile pikniğe gitmeye karar verdik. Evin karşısında duran Nam-san Dağı bunun için ideal duruyordu. Eşyaları hala toplamaya devam ederken Yoongi halletmesi gereken işleri hallediyordu.
-Tamam Taehyung, beni habersiz bırakma.'' Gözlerim Yoongi'ye çevrilirken yanıma geldi ve belimden sımsıkı tuttu. ''Dün Jimin'le görüşmüş. Her şey bitmek üzere.'' Boynuma kondurduğu öpücükleriyle beraber beni sımsıkı tutarken sırtım tezgaha yaslıydı. ''Pikniğe gidiyorduk?''
-Bence gitmeyelim. Piknikten daha eğlenceli şeyler var.'' Elimle omuzlarından hafifçe ittirdim. ''Dün gece yeterince uykusuz kaldık bence.'' İmalı sesimle ona bakarken Yoongi bu sözlerime güldü. ''Bana yetmedi.''
Sırtım tamamen tezgaha yaslandı. Yoongi sandalye yardımıyla tamamen üstüme çıkarken üstümdeki tişörtü bir anda çıkartttı. Vücudumun her yerine bıraktığı ıslak öpücükler beni gıdıklıyordu ama hoşuma gitmediği söylenemezdi.
Bir elim saçlarına doğru giderken dudaklarımızı birleştirdim, diğer elimle altındaki şortu çoktan indirmiştim. Baksırından içeri soktuğum elimle inlerken nefes nefeseydik. Bir anda bu hale gelmemiz gerçek miydi?
-Jeongguk... Tanrım beni delirtiyorsun.'' Bir eli diz kapağımın altına geçerken diğer eli sırtımdaydı. Kucağına alıp beni tezgahın üstünden indirdi ve arka koltuğa yatırdı. ''Daha yumuşak bir yerde olmalıyız bence.''
Üstündeki gömleği çıkartıp kenara attıktan sonra tamamen üstümdeydi, vücutlarımız ahenkle dans eder gibi birleşikti. Seslerimiz, evin içinde müzik gibiydi. İçime girerken attığım çığlık, bir melodi gibiydi. Nefeslerimiz birleşmişti ve biz bu tutkuyla devam ediyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook