İyi okumalarrr
Sorunları halledebilmek, büyük bir beceriydi benim için.
Genellikle hiçbir problemi hızlı çözebileceğimi düşünmezdim. Çok fazla düşünür, detaylı bir plan yapmam gerekirdi.
Bazen de deli cesaretiyle yanlış hareketler yapabilirdim.
Burada olduğum günler boyunca sürekli bu deli cesaretiyle hareket etmiştim; korku, insanı yapmayacağı durumlara sürüklüyormuş, bunu öğrenmiştim.
Ama bir taraftan haklı olduğum gerçeği de vardı. Kim arkadaşı tarafından bir ihanete uğradıktan sonra kaçırılınca mantıklı kararlar verirdi ki?
Bir kişinin bile düzgün hareket edeceğine inanmıyordum.
Neyseki, Yoongi daha mantıklı ve akıllıca hareket eden taraftı. Beni dinliyor, herhangi bir soruna çözüm bulması saniyelerini alıyordu. Şefkatliydi, savunmacıydı. Bazen sinirliydi ama güven veren bir tarafı vardı.
Onu seviyordum. Onu gerçekten seviyordum.
Bu nasıl mümkün olmuştu bilmiyordum ama onun yanında kendimi iyi hissediyordum.
Normalde kaçmam veya korkmam gerekiyordu ama ben iyi hissediyordum. Bu normal değildi belki, kimisine göre delirmiş gözükebilirdim.
Ki Jimin yanına gittiğim zaman bunu çok mükemmel (!) bir şekilde dile getirmişti de...
Ama delirmemiştim, aklım gayet yerindeydi. Sadece... Bulunduğumuz konum itibariyle biraz garip bir durum yaşanıyordu.
Evet, garip demek çok daha garip duruyordu. Manyak ötesi bir şey yaşanıyordu.
Ama herkes halinden memnundu. Sanırım...
Yoongi yanımdan ayrıldıktan sonra üstümü düzelttim. Hemen ardından odaya son kez göz gezdirip çıktım. Koridorda büyük bir kaos hakim gibi gözüküyordu ama bir o kadar da işler hızlı hallediliyordu.
Odama birisinin girdiğini söylemem gerekiyordu, daha fazla uzaması soruna yol açacaktı. Yoongi'nin bulunduğu odayı bulmak için etrafta göz gezdirmeye başladım.
Her girdiğim odadan hüzünlü bir şekilde çıkarken kendimi Jimin'in tutulduğu odanın önünde bulmuştum. İçeriye göz gezdirdim. Jimin hala oradaydı ama iki kişi daha vardı. Odanın içindekileri dışarıya çıkartıyorlar, Jimin'in her konuşmasında göz devirerek bakıyorlardı.
-Tanrım, ne oluyor biri söyleyebilir mi?
Jimin'in sesiyle içeriye girdim. Geçen geldiğim pozisyonda oturuyordu. Gözleri yine kapalıydı, Yoongi bunu yapmadan duramıyordu sanırım. "Takip cihazından haberin var mıydı Jim?"
-Jeongguk..." sesimle yüzünü bana doğru döndürdü. Gülümsedi, bu hiç güzel bir gülümseme değildi ama. "Mutlu musun halinden?"
-Bunların sorumlusu sensin, ben değilim." Yandaki adamlara döndüm. "Nereye götüreceksiniz onu?"
-Patronun emriyle başka bir mekana geçecek." Kaşlarımı çattım. Onun da bizimle kalmasını hayal ettiğimi fark ettim. Düşüncelerimi geriye atarken başımı salladım. "Anladım."
-Kook, lütfen yardım et." Odadan çıkmadan önce durdum. "Tamam haklısın, ben hatalıyım. Yemin ediyorum düzelteceğim her şeyi. Sen buradan çıkmama yardım edersen..."
-Yoongi'nin sözünü çiğnemem Jimin." Dedim sözünü keserek. "Evet, böyle tutulmandan ben de rahatsızım ama ben sana şans verdim." Kapıdan çıkmadan önce yüzüne son kez baktım. "Sen o şansı tamamen çöpe attın."
...
Yoongi'yi hiçbir yerde bulamamıştım, dışarı çıkmış olabileceğini düşünmekten başka bir şey aklıma gelmiyordu.
Ne yapacağıma karar veremezken Taehyung'u görmüştüm. O da telefon görüşmeleri yapıyordu. Rahatsız etmek istemedim.
Ki pek zorunda kalmadıkça konuşmasak iyi olurdu.
Yapılacak hiçbir şey olmadığından Yoongi'nin bana geri verdiği telefonumu karıştırdım. İçinde çok fazla kişi ekli değildi, haliyle mesaj atan da yoktu. Gelen maillere bakarken üniversitenin finallerinin yaklaştığını fark ettim. Dersler yeterince kaçmıştı, bir de üstüne hiçbir şey bilmiyordum. Yoongi'ye okumaya devam etmek istediğimin konusunu da açmam gerektiğini aklıma not ettim. Herhangi bir zorluk yaşayacağımı zannetmiyordum, izin vereceğine emindim.
Telefonu karıştırmaya devam ederken tanımadığım bir numaranın beni aramasıyla işim yarım kaldı. İlk başta kim olduğunu tahmin edemedim ama sonradan Yoongi'nin olabileceğini düşündüm. Üçüncü çalışında açtım.
-Alo?" İlk başta hiçbir şekilde cevap alamazken durdum, telefonu cevapladım mı diye kontrol edip tekrar seslendim.
-Merhaba Jeongguk.
Duyduğum ses tanıdık gelirken kaşlarım çatıldı. Nereden tanıyordum?
-Kimsiniz çıkartamadım da..." Telefondan gelen gülüş sesiyle işlerin hiç de yolunda gitmediğini fark ettim. Sesi duymuştum bir yerde ama neresiydi hatırlamıyordum.
-Gerçekten çok safsın. O gece tanıştık halbuki, ne çabuk unuttun?" Ellerim titrerken gözlerimi kapattım. "Hwang..."
-Hatırlıyorsun işte." Sesli bir şekilde nefesini verirken olduğum yerden kıpırdayamıyordum. Öylece donmuş vaziyette kalmıştım. Yoongi neredeydi? Yoongi'nin gelmesini istiyordum.
-Çok tatlı bir çocuksun sen. Jimin seni harcarken üzülmüştüm açıkçası." Ağzımı açıp laf etmeme fırsat vermedi. "Ama demek ki kader böyleymiş. Seninle tanışmamız böyle olacakmış."
-Bir daha beni aramayın. Ararsanız.."
-Ararsanız ne?" Sesi bir anlığına sinirli geldi. "Haddini bil, Yoongi çok şımartmış seni anlaşılan."
-Neden aradınız beni?
-Çok basit aslında." Yutkundum, bu öyle bir yutkunuştu ki yanımda olan biri olsa duyardı. Belki Hwang bile duymuş olabilirdi. "Bu akşam, yanıma geldiğinde beni tanımıyormuş gibi yapma diye aradım. Karşılıklı konuştuğumuzda anlatacağın çok şey olacaktır eminim."
Telefonun bip sesiyle gerçekliğe dönerken dediklerini hazmetmeye çalıştım.
İki gün sonra, olacakları düşünmemeye çalışırken acilen Yoongi'yi bulmam gerekiyordu. Artık bu işin şakası kalmamıştı.
Korkuyu tüm iliklerimde hissederken, telefonu yere düşürdüğümü sonradan fark etmiştim.
Beni destekleyen herkese çok teşekkür ederim, umarım beğenirsiniz. :)))
Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook