***Arkadan geldi.
Vücudumun kasılmasıyla, çantam yere düştü. Yüzündeki sırıtma, beni deli edecek şekildeydi. Önünde kızım vardı. Beraber ağım adımlarla indiler.
O gün, bugündü.
O, benim evimdeydi.
0, kızımın yanındaydı.
Acıyla yutkunurken, kaşlarım çatıldı. Hareket edemedim. Konuşamadım. Yüzündeki pişkin gülümsemeye bakarken, öylece kalakaldım.
"Annem gelmiş!" Diyordu Yaz.
Kulağımı tırmalıyordu. Kopup gitmiştim sanki bu dünyadan. Öylece ona bakıyor, tepki veremiyordum. Yaz'ın sesi ise uzaklardan, boğuk boğuk geliyordu. Merdivenden indiler. O öylece dururken, Yaz bana sarıldı. Hızla başımı eğdim. Kaşlarım çatıldı. Yavaşça Yaz'ın sırtını ovalarken hala anlam veremiyordum.
O buradaydı.
"Yine geç kaldın!" Dedi Yaz, sitemle.
Kendimi zar zor toparlandım ve gülümsemeye başladım. Saçlarını okşadım. Ayrıldı, zıplayan adımlarla koltuğa yürüdü ve oturdu.
"Eee..." Dedim. Diyebildim. Yutkundum. Onun ise gözlerinde alay, dudaklarında pişkin bir gülümseme vardı. Baktı, baktı, baktı... Baktım, baktım, baktım... Bu bakışmanın sonu yoktu.
"Geldim, yoktun. Kusura bakma! Müsait misin, diye aramadım." Dedi. Yaz'a döndüm. Bizi pür dikkat izliyordu. Gülümsemeye devam ettim.
"Ö-önemli değil." Diyebildim. "Hoş geldin!" Diye ekledim. Elimle, koltuğu gösterdim. Buyur diyordum. Ama o zaten çoktan gelmiş, evi bile gezmişti! Hiç mi utanması yoktu?! Anlayamıyordum!
Ağır adımlarla koltuğa ilerledi. Oturdu. Çantamı yerden aldım ve vestiyere astım. Derin derin nefes alıp verdim. Sakinleşmeye çalıştım. Bugünün hemen geçmesini diledim! L koltuğun diğer ucuna oturmuştu. Arkasında bahçeye bakan uzun bir cam kalıyordu. Ben de karşısına -diğer ucuna- oturdum. Yaz ise ortada oturuyordu. Biraz uzaktı. Yere değmeyen ayaklarını sallıyor, bir ona, bir bana bakıp duruyordu.
"Zeytin gözlüm, n'aptın bugün?" Diye sordum, Yaz'a. Bana döndü. Gülümsedi. Kaçamak bakışlarla ona baktım. Gözlerini kısmış bizi izliyordu.
"Çoook özlemişim okulu! Çok eğlendim!" Dedi, sevinçle. Kollarını açmış, miktar gösteriyordu. Gözlerimi kocaman açtım.
"Ne güzel!" Dedim, aynı sevinçle. Ağzından küçük küçük kıkırtılar döküldü.
"Kerim amca da biraz önce gelmişti. Evi gezdirdim. Odamı gösterdim. Kitaplarımı inceledik. O da çok severmiş kitap okumayı! Hatta o da Suç ve Ceza kitabını çok seviyormuş, senin gibi." Dedi. Yutkundum. Ona döndüm. Düz, ifadesiz bakıyordu.
"Eee, ne ikram edelim? Kahve içer misin?" Diye sordum. Kaşları havalandı. Tatlı olma çabalarım ona komik geliyor, olmalıydı!
"Olur. Sade." Dedi. Nasıl kahve içtiğini söylüyordu ama ne yazık ki bunu zaten biliyordum. Başımı salladım.
"Mukaddes abla, iki sade kahve yapar mısın?" Diye seslendim, hafif yüksek sesle.
"Yaparım!" Dedi, Mukaddes abla.
"Sende mi sade içiyorsun?" Diye sordu, hayret edercesine. Kaşlarımı çattım.
"Evet, ne var?" Dedim, sorarcasına. O sırada Yaz, kısık sesle çalışan televizyonu izliyordu. Televizyonda çizgi film açıldı. İngilizce bir şekildeydi. Ve İngilizce alt yazısı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elanın Karanlığı
Aktuelle LiteraturÇünkü, bu şehre gelmek demek Onunla karşılaşmak demekti. Onunla karşılaşmak demek, ne demekti? İşte bunu bilmiyordum! *** Yayınlanma Tarihi:18 Haziran 2023 Bu hikayedeki olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve kurumlarla bir ilgisi bulunmama...