28. Bölüm

501 22 0
                                    







***
"Senin de Kahraman Prens'in olabilir miyim?" Diye sordu.

Tüylerim diken diken oldu.

Yaz'ın cevabını beklerken, kaleye döndüm.

Her şeyin başladığı yer de, yine her şey sıfırdan başlar mıydı?

"Benim bir Kahraman Prens'im zaten var." Dedi Yaz, kafasını kaldırmış ona bakarken. Yutkundum, ona döndüm. Bıçak gibi kesilmişti. Zorlukla yutkunmaya çalışırken, kaşları çatıldı. Canı yanmıştı. Boğazına bir şey batmış da, zorlanıyor gibiydi.

Geç kalmıştı.

Yetişememişti.

Ve bu çok acıydı.

"D-David mi?" Diye sordu, sonunda. Sesi titremişti, konuşmakta zorlanıyordu. Kara Gözlü Adam artık ezilip, büzülüyordu. Yaz hızla kafasını salladı.

"Hı hı," dedi, kafasını sallarken. "Annem bu masalı anlatırken, Kahraman Prens bulmaya çalışmıştım." O kadar ciddi ve o kadar acılı söylüyordu ki; gözlerimi manzaraya sabitledim.

Bu kale bir gün bizi çocuğumuzla görmüştü.

Fakat bu kadar acılı, bu kadar ağır görmeyi beklemiyordu.

Ah, şu duvarların dili olsaydı da, konuşsaydı!

"Ben de anlatayım o zaman sana..." Dedi Kara Gözlü Adam. Bakışlarım hâlâ manzaradaydı. Döndüm ve bayrağın olduğu tarafa baktım.

Tam oradan, bayrağın olduğu yerden; kendimi atsam, yine özgür kalır mıydım?

Peki ya bu kadar olayın üstüne kalenin merdivenlerine adım atmış Kahraman Doktor, merdivenlerden çıkmaya başlamış mıydı?

Başlamıştı.

Yine, yeniden.

"Olur," diye mırıldandı Yaz. Kale kalabalıklaşmaya başlamıştı. İnsanlar geliyordu ve alan dardı.

"Hadi aşağıya doğru yürüyelim." Dedi Kara Gözlü Adam, gülümseyerek. "İstersen seni kucağıma alabilirim." Diye ekledi. Yaz, dudaklarını büzdü. Hava sıcaktı.

"Olabilir," diye mırıldandı yine. Ne diyeceğini bilmiyor ama geri çevirmekte istemiyordu. Arafta kalıyor, affedemiyordu.

Onu istiyor, ona gidemiyordu.

O, Yaz'ı kucağına aldı. Merdivenlerden dikkatlice indi ve kapıdan çıktı. Peşlerinden giderken, etrafımda döndüm adeta. Kaleye baktım. Kalabalığa, aşıklara baktım.

Çaresizce, çıktım kapıdan. Peşlerinden gitmeye başladım. Yolumu kaybetmek istedim fakat bu yolları ezbere biliyordum.

Hoş yolumu kaybedersem, kimse beni kurtarmazdı.

"Bu taraftan mı gideceğim, yoksa bu taraftan mı?" New York'da, ara sokaklara girer; yolumu kaybederdim. "Buradan gitsem, tekrar geldiğim yöne giderim." Kendi kendime konuşur, yolumu bulmaya çalışırdım. İngilizce bilmem, insanlardan yardım istememe yetmiyordu.

Elanın  KaranlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin