***Dudakları, dudaklarımı buldu.
Ellerim, istemsizce havaya kalktı. Geri çekilemedim. Yaşadığım şokla kalakaldım. Kerim. Kerim'di. Beni öpen Kerim'di. Kerim Balaban ile öpüşüyorduk. Yıllar sonra dudaklarının sıcaklığını ve o ateşli tadını, dudaklarımda hissediyordum. Biz öpüşmüyorduk. Biz yılların acısını kavurucu dudaklarımızdan çıkarıyorduk. Biz hem hasret gideriyor hem de öfkeleniyorduk. Defter, elinden kayıp zemini boyladı. Ayaklarımızın altında gençliğimiz, hayallerimiz, aşkımız duruyordu. Acı çekmemek, kavga etmemek ve nefret etmemek için susuyorduk. Susmak için öpüşüyor, aynı zaman da bir kez, sadece bir kez her şeyi bir kenara bırakıp aşka teslim oluyorduk.
Ben de karşılık veriyordum.
Kalbim küt küt atıyordu. Geri çekilmem gerekiyordu ama bedenim hareket etmiyordu. Ruhumdaki Kahraman Doktor kalenin merdivenlerinden adım adım çıkıyordu ve bu çok tehlikeliydi. Ruhum ve kalbim için hislerim çok tehlikeliydi. Hislerimi, duygularımı kontrol edebilmekte usta olan ben, Kerim'e karşı teslim oluyordum. Duygularımı yönetemiyordum. Ürkütücüydü. Ben aşkıma yenilemezdim. Ben, Kerim'in karşısında duygularıma yenilemezdim.
Dudaklarını öptüğüm adamın, dudaklarından hakaret işitmiştim ve fakat yine öpüyordum.
İşte aşk bir zaaftı. Ve zaaflara karşı koymak mümkün değildi.
Dakikalar sonra geri çekildim. Nefes nefese kalmıştık. Zorlukla yutkundum. Bakışlarımı kaçırdım. Uzanıp, defteri aldım. Yerine koydum. Konuşmuyordu. Sessizce beni izliyordu.
"Ben... Giyineyim." Dedim, zorlukla. Cevap vermedi. En sonunda bakışlarımı ona çevirdim. Kaşlarım çatıldı ve kafamı iki yana salladım. "Ne bakıyorsun öyle?" Diye sordum sonunda.
"Gözlerin," dedi, zorlukla. Dili lâl olmuş gibiydi. "Gözlerin ilk defa bu kadar farklı bakıyor." Kaşlarım çatıldı.
"Nasıl?" Diye sordum, afallarken.
"İlk defa eskisi gibi bakıyor." Dedi, yutkundum. "Geriye tek kalan şey gözlerindi ama ben ne kadar şefkatle bakıyor desem de derininde nefreti görüyordum. Şimdi, şimdi sadece şefkatle ve nazlı nazlı bakıyor. Eskisi gibi heyecanla, şaşkın şaşkın... Ben yeni fark ediyorum Esra." Derin bir iç çekti. "Ben eski Esra'yı özlemişim." Söylerken zorlanmıştı. Beni sadece öpmemiş, beni özlemişti.
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ondan bir farkım yoktu. Kaçmak istiyordum. Bu hayatta yaptığım en iyi şeyi yapmak istiyordum.
"Bazı şeyler eskide kaldı." Dedim, bakışlarımı kaçırarak. Israrla kara gözlerine bakmayı reddediyordum.
"İstersek her şey başarabiliriz." Dedi, umut dolu bir sesle. Sıkıntıyla nefes verdim.
"Bazı şeyler eskide kalmalı, Kerim." Dedim, bıkkınlıkla. Ela gözlerime saniyelerce baktı.
"Hazırlan." Diyerek odadan çıktı.
Üzerime beyaz bir crop giydim. Altıma koyu renkli şort giyip, beyaz bir çanta aldım. Makyajımın üzerinden geçtim. Dağılan saçlarımı düzelttim. Aşağıya indim.
"Anne, sonunda!" Dedi Yaz, sabırsızca. Göz devirdim.
"Geldim, kızım." Dedim, beyaz spor ayakkabılarımı giyerken.
Birlikte evden çıkıp, arabaya bindik. Yıllar sonra gidiyordum bu çiftliğe. Değişen yollar, binalar, semtler... Havası bile değişmişti. Ve en acısı anılar yok olmuştu. Biz o anıları, o gün masada bırakmıştı. Hatırlamamış, unutmaya çalışmıştık. Çünkü ayrılıklar böyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elanın Karanlığı
General FictionÇünkü, bu şehre gelmek demek Onunla karşılaşmak demekti. Onunla karşılaşmak demek, ne demekti? İşte bunu bilmiyordum! *** Yayınlanma Tarihi:18 Haziran 2023 Bu hikayedeki olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve kurumlarla bir ilgisi bulunmama...