***O kimdi?
Nasıl korumaları olabiliyordu?
Bu evde nasıl oturabiliyordu?
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Darmadağındım. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu! Çocuklar, dediği insanların beni nereden ve nasıl tanıdığı hakkında da hiçbir fikrim yoktu! Şaşkındım. Başım oldukça ağrıyordu. Öylece bahçenin ortasında dikiliyordum. Etrafıma baktım. Şaşkın şaşkın bakınıyordum. Ön bahçesiydi. Ev beyazdı. Büyük bir villa olduğuna kanaat getirdim. Ön bahçesi de büyüktü. Kocamandı. Sol tarafta büyük bir demir kapı vardı. Sürgülüydü. Bana uzaktı. Bahçenin tam ortasında kuş havuzu vardı. Sağ tarafta müştemilat vardı. Garaja yakındı. Villanın sol alt kısmında garaj vardı. Kapalıydı. Evin karşısında kış bahçesi vardı. Adamlar hem sağımda hem solumda bekliyorlardı. Evin dışı bomboştu. Boş bir arazi gibiydi. Araziye özel yapılmış bir evdi sanki burası. Çünkü sadece bomboş bir arazide onun evi vardı. Neredeydik?
"Bakmasana şaşkın şaşkın! Soru sordum cevap ver!" Ona döndüm. Evin dış kapısının tam önünde duruyordu. İki basamak yukarımdaydı. Yüzüne öylece baktım. Çünkü az evvel sorduğu sorunun ne olduğunu hatırlamıyordum.
"Bunlar kim?!" Dedim dan diye. Dudaklarım, beynimden izinsiz hareket ediyordu sanki. Ne dediğimi ben bile algılayamamıştım!
Çok üşüyordum. Saat kaçtı, bilmiyordum ama geç olduğunu anlamıştım. Siyah bol pantolon ve siyah boğazlı body ile kalakalmıştım.
"Gitmeyecek misin?" Diye sordu. Soruma soruyla karşılık vermişti. Göz devirdim. "Gideceğim. Ama eşyalarım içeride." Dedim. Israr etmeyecektim. Kimse kimdi, bana ne! "Gel, al o zaman." Dedi, tiz ve soğuk sesiyle.
Derin bir of çektim.
"Girmem ben o eve bir daha. Zaten nerede olduğunu da bilmiyorum! Ver eşyalarımı, gideceğim." Dedim, ters bir ifadeyle. Gözlerimin içine birkaç saniye baktı. Arkasını döndü. Kapı açıktı.
"Canan, Esra Hanım'ın eşyalarını getir."
Canan kimdi?
Kaşlarım çatıldı. O, birine seslenmiş arkası dönük beklerken, ben yine etrafa bakındım. Adamlar bana bakıyorlardı. Kimisi genç, kimisi orta yaşlardaydı.
Genç bir kadın geldi. Üzerinde siyah pantolon, mavi bir kazak vardı. Sarı saçlı, orta boyluydu. Deri montumu ve çantamı ona verdi. "Tamam sağ ol." Dedi o. Canan dediği kadın içeri gitti. O ise bana döndü ve iki basamak indi. Eşyalarımı uzattı.
Hızlıca çektim aldım. Deri montumu giydim. Çantamı da çapraz bir şekilde taktım. Normalde yan takardım, şu an neden çapraz taktığım hakkında bir fikrim yoktu.
"Neresi burası?" Diye sordum. Aramızda iki ya da üç adım vardı. "Evim." Dedi, tek düze. Evi tabii! Nasıl bilemedim acaba?! Yüzüm buruştu.
"Şaka mı yapıyorsun?" Dedim yüksek sesle. Etraf sessiz olduğundan sesim bir tık daha yüksek çıkmıştı sanki! Kaşları havalandı. "Hayır." Dedi, alayla.
Derin bir nefes alıp verdim. "Konum olarak neresi? Bana düzgünce cevap vermek zorundasın!" Dedim. İşaret parmağım havaya kalkmıştı. Dudakları iki yana doğru kıvrıldı. Önce gözlerimin içine, sonra işaret parmağıma baktı. Ellerini cebine koydu. "O niye?" Diye sordu. Bu konuşma neden bu kadar uzuyordu? Elimi indirdim. "Çünkü soru soruyorum." Dedim. Sesim yüksek değildi ama yine meydan okurcasına emin bir tondaydı.
"Söyleyim o zaman. Şu an da şehrin kapılarından az ilerisinde, bir evdesin." Dedi. Şehrin kapıları neredeydi? Unutmuştum. Hatırladığım kadarıyla benim şehri terk etmeme yakın yapılmıştı. Yutkundum. Nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. "Mamak civarasındasın yani." Dedi. Aklımı mı okumuştu? Başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elanın Karanlığı
General FictionÇünkü, bu şehre gelmek demek Onunla karşılaşmak demekti. Onunla karşılaşmak demek, ne demekti? İşte bunu bilmiyordum! *** Yayınlanma Tarihi:18 Haziran 2023 Bu hikayedeki olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve kurumlarla bir ilgisi bulunmama...