30. Bölüm

629 29 7
                                    


"Unutmazsan maziyi,
intikam alır hatıralar."

"Müslüm Gürses-Affet"

"Hakan Altun- kabul et."

"Ahmet Kaya-Nereden Bileceksiniz"

                "Sertab Erener-Karbeyaz"


***

Salona doğru yürürken, çok heyecanlıydım. Ne anlatacağını merak ediyordum.

Geçmişi ne kadar acıydı?

"Ne içmek istersin?" Diye sordu, sıcak bir ses tonuyla.

"Yok mu şöyle kaliteli viskilerin?" Diye sordum. Kaşları havalandı.

"Var, olmaz mı?" Salondan çıktı.

Onu beklerken, arkama iyice yaslandım.

Elinde bir viski şişesi ve iki viski bardağı ile salona girdi. Cam sehpaya bırakarak, tekli koltuğa oturdu. Viskileri doldurdu.

Bardağıma uzanıp, kocaman bir yudum aldım. Rahat tavrım onda pek bir şey ifade etmiyordu. Umursamıyordu.

"Sağ ol," dedim, viskiyi işaret ederek.

"Esra aslında ben nereden başlayacağımı, ne anlatacağımı pek bilemiyorum. Kelimeleri seçmem gerektiğini düşünüyorum. Canını daha fazla yakmak istemiyorum." Dedi, gözlerini kaçırırken. Omuz silktim.

Acı bir tebessümle, göz devirdim. "Daha fazlası olduğunu sanmıyorum. Ama yine de çok kibarsın." Gözleri, gözlerimi buldu. Kaşları havalandı ve kafasını salladı.

"Haklısın galiba," diye mırıldandı. "Her neyse ben bir yerden başlayayım." Başımı salladım.

"Bence de." Dedim.

Viskisinden büyük bir yudum aldı. Bakışlarını kaçırdı. Salonundaki büyük camdan, dışarıya bakıyordu. Havuza ve ormana. Yüz hatları gerildi. Bense, onu inceliyordum. Bense sadece nefret ettiğim bedene bakıyordum. Aşık olduğum ruhu analiz ediyordum.

"Neredeyse 12 sene olacak." Diye başladı. Sesi ne yüksek, ne alçaktı. Babasının ölümünden bahsediyor. "Babamı kaybettim." Burnunu çekti ve acıyla yutkundu. Ben de yutkunarak, viskimi içtim. O kadar zordu ki, ben bile hatırlayınca kötü oluyordum. "Ölüm haberi gelince ne yapacağımı bilemedim. Öldüğüne ağladığımı sandın... Ama ben ölümüne ağladım." Bakışlarımı kaçırdım. Haklıydı. Babası cinayete kurban gitmişti. Tıpkı senin ailen gibi Esra.

"Nasıl olmuş tam?" Diye sordum, merakla. Bunları bana neden anlattığını pek anlamasam da, merak ediyordum.

"Namık abinin tır şoförlüğünü yapıyordu. Firma da şoför olarak gösteriliyordu ama aslında silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı yapıyordu." Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü.

"Bunları bana anlatıyorsun ama..." Dedim, hayretle. "Seni ya polise verirsem?" Alayla güldüm.

"Namık abinin eli kolu sandığından fazla uzun. Hem zaten böyle bir şey yapacağını sanmıyorum." Bana güveniyordu. Sana güveniyor Esra, sana! Kaşlarım havalandı. Bir şey söyleyemedim. "Her neyse..." Viskimi yeniledim. "Bir gün bir kavga çıkmış. İşte bir anlaşmazlık, tartışma. Saçma sapan bir dava yüzünden ölmüş babam." Sol gözünden bir damla yaş düştü. Siyah eşofmanı ve siyah kısa kollu tişörtü ile, yine siyahlar içerisindeydi. Kara gözleri yaşlı, siyah saçları dağınıktı.

"Neden söylemedin?" Diye sordum, şaşkınlıkla. Omuz silkti.

"Nasıl söyleyeyim?" Diye sordu, hayretle. "Böyle bir şey nasıl söylenir? Gizli, saklı!" Haklıydı. Benimki de soru! Mafya sonuçta.

Elanın  KaranlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin