***Aramızda iki adımdan az vardı.
Nefret ettiğim bedene, iki adımdan daha az yakındaydım. Yabancı gözlere baktım ve kararımı söyledim.
"Birlikte iş birliği yapalım. Sen, bizle zaman geçirmeye başla. Yaz'a en doğru zamanda söyleyelim."
Dudakları yana doğru kıvrıldı.
Ela gözlerime minnetle baktı.
"Yaz'a, geçte olsa baba olur muyum?" Diye sordu. Yüzündeki sevinci görebiliyordum. Minnet vardı. Sevinç vardı. Ama mahcubiyet duygusu ve az da olsa endişe vardı. Kara gözleri umutla doluydu.
Baba olmak istiyordu.
Baba olmayı hak etmeyen adam, baba olmak istiyordu.
"Yaz'a baba olursun. Ama aile olamazsın." Dedim, kaşlarım havada. Gözleri kısıldı. Yutkundu. Böyle bir cevap beklemediği, yüz ifadesinden belliydi.
"Olurum. Ailesi de olurum." Dedi, itiraz ederek. Kafasını sağa sola salladı. Göz devirdim.
"Sen, aile ne demek bilmiyorsun. Aile dediğin kişileri, kapı dışarı atıyorsun. Aile, o kadar ucuz bir kavram değil. Kapı dışarı edilecek, bir şey değil." Dedim, geçmişi hatırlayarak. Sıkıntılı bir nefes verdi. Ağzını açtı, konuşmaya yeltendi. Ela gözlerimin içine baktı ve dudaklarını geri kapattı. Elini yumruk yapıp, ağzına götürdü. Sakinleşmeye çalıştı.
Gerçekler canını yakıyordu.
Gerçekler zoruna gidiyordu.
"Aile ne demek bilmiyorum. Çünkü hiç ailem olmadı!" Dedi. Dudaklarıma acı bir tebessüm yerleşti. Acıyla yutkundum.
Sen benim ailemsin diyen adam, hiç ailem olmadı diyordu.
9 yıl sonra kızımın babası olduğunu kabul ettiğim kara gözlü adam, geçmişi reddediyordu.
Ve ben ona rağmen, yine ona yeniliyordum.
Aciz, zavallı bir insandım. Duygularıma yenik düşen, zamanın beni acımasız ve duygusuz yaptığını düşünmeme rağmen, güçsüz ve aptaldım. Dağınıktım. Dağınık olduğumu söyleyen adamdan nefret etsem de haklıydı. Ve yine o adam küçük bir kız çocuğu gibi düşündüğümü söylüyordu. Belki de öyleydi.
"Senin bir baban vardı." Diyebildim sadece. Babasını hatırlamasıyla, boğazını temizledi.
"Yaz'dan bir farkım yok. Annem ve babamı doğru düzgün yan yana görmedim. Annemi, konuşmayı bile doğru düzgün bilmediğim bir yaşta kaybettim. Sonrası da tamamen karanlık." Dedi.
Karanlığın elası da vardı.
Karanlığın 6 senelik bir elası vardı.
Sarı ve yeşile karışmış ela rengi güneşi ve doğayı simgeliyordu. Güneş ve doğa, karanlığı aydınlatıyordu.
Elanın bir karanlığı vardı. Ama karanlığın bir elası yoktu. Karanlık, kapkara kalmayı tercih ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elanın Karanlığı
General FictionÇünkü, bu şehre gelmek demek Onunla karşılaşmak demekti. Onunla karşılaşmak demek, ne demekti? İşte bunu bilmiyordum! *** Yayınlanma Tarihi:18 Haziran 2023 Bu hikayedeki olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve kurumlarla bir ilgisi bulunmama...