39. Bölüm

141 15 6
                                    








***

Uyandığımda saat henüz sekizdi ve ben daha fazla uyuyamıyordum. Zor bela kalktım, kendimi duşa atmaktan başka hiçbir çarem yoktu.

Kıyafetlerimi çıkarıp, duşa girdim.

Dün gece,  ilk defa bu kadar keyifli ve özel bir gece yaşamıştım. Emir, beni anlıyordu. Derdimi bilmeyen, beni tanımayan o adam beni anlıyordu. Çok tuhaftı. Derdimi dağlara, taşlara anlatsam dağlar taşlar çatlardı. Gök delinirdi. Ama Emir, bilmeden gözlerimdeki acıyı, sırtımdaki bıçağı görmüştü.

Benim sırtımda bıçak izleri yoktu. Direkt bıçak vardı. Onlardan kalan son şeydi. Son hatıraydı. Ve ben o bıçağı çıkarmak istemiyordum.

Duştan çıktım. Altıma siyah, bol paça eşofman giydim. Üzerine siyah, dar, uzun kollu bir crop giyip, mutfağa geçtim. Amerikan mutfaktı.

Kendime acı, sade bir Türk kahvesi yaptım. Koltuğa geçip oturdum. Ayaklarımı sehpaya uzatıp, saçlarım havludayken kahvemi içtim.

Telefonuma göz attığımda, David birkaç mesaj atmıştı. Cevap vermeye üşenip, görmezden geldim. WhatsApp'da gezinirken, onunla olan sohbetimizi gördüm.

"K."

Zorlukla yutkundum. Profil fotoğrafı gözüme çarptığında duraksadım. Tıklayıp, büyüttüm.

Yaz vardı.

Yaz, teknedeyken çekmiş olmalıydı. Beraber tekne tatili yapmışlardı. Arka plana denizi almıştı. Yaz, elini beline koymuş ve kocaman gülümsemişti.

Fotoğrafı elimle büyütüp, Yaz'ın yüz hatlarına baktım. Gözlerim dolduğunda zorlukla yutkundum.

Daha fazla bakmamak için telefonu hızla kapatıp, fırlatabildiğim kadar en uzağa fırlattım.

Hızla kalktım ve banyoya geçtim. Saçlarımı kurutup, taradım. Crop'un üstüne siyah, bol sweatshirt giydim. Saçlarımı, sweatshirt'in şapkasının içine tıkıştırdım. Telefonumu ve sigara paketimi alıp, evden çıktım.

Bisikletime bindim ve Fethiye yollarında sürmeye başladım.

Gözlerimden yaşlar akarken, aklımda tek bir şarkı melodisi çınladı.

"Mevsim bahar olunca,
Aşk gönüle dolunca,
Sevenler kavuşunca,
Yaşamak ne güzel..."

Şarkı beynimde çınlarken, istemsizce dudaklarımdan döküldü ve mırıldanmaya başladım. Sesim ağlamaklı ve titrek çıkıyordu. Daha çok ağlamaya başladığımda, bisikletimin ön sepetinde kutusuyla duran küçük kablosuz kulaklığı alıp, telefonuma bağladım ve taktım.

İstemsizce şarkıyı açtım. Orhan Gencebay'ın sesi kulaklarımda çınlarken, sonunda sahile gelmiştim.

Bisikletimi yere fırlatıp, kumlarda yürümeye başladım. İlerledim ve denizin en kıyısına geldim. Dalgaların, paçalarımı ıslatmasından korkmuyordum. Umrumda değildi.

"Şimdi aşk zamanıdır,
Aşk ömrün baharıdır,
Bırak sarhoş olalım,
Meyler aşk şarabıdır.

Şimdi aşk zamanıdır,
Aşk ömrün baharıdır,
Bırak sarhoş olalım,
İçtiğim aşk şarabıdır."

Aşk şarabı içmiş, sarhoş olmuştum.

Ve insan sarhoş olduğunda, aklı başından giderdi. Benimde aklım başımdan gitmiş, aşkın sarhoşluğunda dans etmiştim. Sağa sola yalpalanıp durmuş, en sonunda yere çakılmıştım.

Elanın  KaranlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin