25. Bölüm

467 19 0
                                    






***

"İyi misin? Neden geldin?" Dedi, hayretle. Endişeliydi.

İyi değildim.

İyi değildim ve bu gece çok uzundu.

Gözyaşlarımı ne kadar silsem de, akmaya devam ediyordu. Durmuyordu.

"Geç kalınmış bir yüzleşme için." Dedim, gözlerimden ateş çıkarken. Kaşları aniden çatıldı. Yüz hatlarımı inceledi saniyelerce. Şaşırmıştı. Gece yarısını geçmiş şu saatte, beklemediği bir şeydi. Yorgundu.

Üzerinde siyah eşofman altı ve siyah dar bir tişört vardı. Saçları dağılmış, belki de uykudan uyanmıştı.

"Gel benimle," dedi, yanımdan geçip giderken. Demir kapıya doğru yürüyordu.

"Nereye?" Dedim, hayretle.

Peşinden ilerledim. Demir kapıdan çıktık. Ormanlık alana doğru gidiyorduk. İlerledik, ilerledik ve durduk. Issız ormanın tam ortasında durduk. Evin bahçe ışıklandırması o kadar aydınlıktı ki buraya kadar geliyor, loş bir ortam oluşuyordu.

"Söyle derdin ne?" Dedi, tüm ciddiyetiyle. Korumalarından uzaklaşmak için, buraya gelmiştik.

Derdim ne miydi?

Yüzüme alay yayıldı. Güldüm. "Ne mi?" Diye sordum, dalgaya alarak. "Geç kalınmış bir hesaplaşmamız vardı." Diye ekledim, tekrar ciddi olarak.

Ağır ağır başını salladı. "Neden şimdi?" Diye sordu, gözlerini kısarak. Omuz silktim.

Ben de bilmiyordum ki. Neden şimdiydi? Aslında daha önceden, çok önceden yüzleşmemiz gerekti. Çok önceden bağırıp, çağırmam gerekti ama kaçmıştım. Yüzleşmek demek, dağılmak demekti. Geçmiş demekti. Onun karşısında dağıldığımı göstermek istemediğim için kaçmıştım. Fakat şimdi öyle sinirliydim ki, ilaçlardan mı? Yoksa geçmişin beni esir almasından mı? Bilmiyordum. Evini basmış, karşısına dikilmiştim.

"Öyle olması gerekti." Dedim, kara gözlerinin en derinine bakarken.

Sustu. Cevap vermedi. Beni dinlemek istiyordu. Öfkeden duramadığımı biliyordu. Belki de bir kum torbasına dönüşmüştü. Susacak, öylece duracak ve ben öfkemi boşaltacaktım.

Ama öyle bir şey olmayacaktı.

Bana karşılık verecekti. Benim gibi sinirlenip, geçmişin hesabını görecekti.

Saniyeler sonra sessizliği bozarak; bu yüzleşmeyi başlattım.

"Biz şu 29 Mayıs'ı bir hatırlayalım." Dedim, normal bir tınıda. 29 Mayıs 2014. Hatırlıyor muydu tarihi? Belki de onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. "Beni kapıya atarken, bana hiç ağıza alınmayacak cümleler kurarken hiç pişman değildin. Şimdi ne değişti?"

Yutkundu. Belki de sıkıcı geliyordu ona konuşmak. Kaçmak istiyordu. Başından salmak istiyordu beni.

"Bak Esra," diye başladı. "Zamanında sana öyle cümleler kurdum. Seni istemedim. Çünkü bu işlere yeni girmiştim. Başımda dert vardı. Yapamazdım. O zaman da demiştim sana. Yapamazdım, seninle bir yola çıkamazdım." Omuz silkti. Anla beni der gibi bakıyordu kara gözleri. Mahcubiyet yayılıyordu bütün hücrelerine.

Elanın  KaranlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin