16. Bölüm

633 28 5
                                    
















***

19 Temmuz 2012
Ankara

Ankara'nın biraz dışında kalan bir çiftlikteydik. Burası Selim ve ailesinin yeriydi. Prefabrik bir ev vardı. Bahçesindeydik. Ben, Kerim ile mangalda köfteleri pişirirken, Naz masayı kuruyordu. Ferhat, evin içinde salata yapıyordu. İlker ile Dilek masada sohbet ediyorlardı. Selim ise ağaca yaslanmış Dileklerin sohbetine katılıyordu.

"Abi, sen de mi işin ucundan tutsan?" Dedi Kerim, Selim'e. Yelpaze ile mangala sallarken, Kerim sadece beni izliyordu. Selim göz devirdi.

"Onu bana değil, İlker'e söyle!" Diye çıkıştı Selim. Ufak bir kahkaha attım.

"Sana ne bizden? Benim kariyerimden sohbet ediyoruz burada!" Dedi Dilek. Selim yüzünü buruşturdu. Dilek'in büro açma hayallerini dinliyorduk. Hukuk fakültesinden mezun olur, olmaz tek hayali büro açmaktı.

"İlker'i yanına çaycı alacaksın herhalde! Öyle bir anlatıyorsun ki, İlker ne anlasın!" Selim, bunu söylerken alayla güldü. Ben yine kahkaha attığımda, Kerim de samimi bir kahkaha patlattı.

"Seni öldürürüm, lan!" Dedi İlker, gülerek. Dilek de gülüyordu. Naz, elindeki mezeyi masaya bıraktı.

"Gardaş yalan da değil yani. Ne anlarsın la sen?!" Dedi Selim, ısrarla. Hepimiz yarınlar yokmuşçasına gülüyorduk. Ferhat elinde salatayla evden çıktı. Masaya bıraktı ve hepimize dik dik baktı. Kerim, köfteleri ateşten aldı. tabağa dizdi.

"Hadi Selim, boş yapma da, rakıları doldur." İlker'in söyledikleriyle Selim hızla içeriye girdi.

"Çaycı da fena fikir değil ha!" Dedi Ferhat, tüm ciddiyetiyle. Naz güldüğünde, Ferhat, Naz'a göz kırptı. Masaya oturduk.

"E ben yaratıcı insanımdır!" Selim, elindeki rakıyla geldi. O da masaya oturduğunda tam olmuştuk.

"Tabi tabi!" Dedi Dilek, gülerek. Herkes gülüyor, çok eğleniyordu.

Selim rakıları doldurdu. Hava çok güzeldi. Çok hoş bir yaz akşamıydı. Bütün dostlar bir aradaydık! Hepimiz, bir masada toplanmış, dostluğumuza rakı bardaklarımızı tokuşturuyorduk. Sofralar anason kokarken, hiç eksilmeyecektik. Biz arkadaş, sırdaş ve hatta kardeştik. Ben, bu masa da hem kardeşliği hem de aşkı tatmıştım. Bu masa da aşk vardı, arkadaşlık, sevgi, fedakarlık vardı. Hayallerimize, hedeflerimize ve umutlarımıza bu masada inanıyorduk.

"Nice beraber yıllara!" Dedi Kerim, bardaklarımızı tokuştururken. Rakımdan bir yudum aldım ve yemeklerimizi yemeye başladık.

"On sene sonra da, yan yana olur muyuz?" Diye sordu Naz. Hızla başımı salladım.

"Oluruz oluruz! Tabi, bizim bir çocuğumuz olmuş olur artık!" Kerim'in söyledikleri karşısında, kaşlarım havalandı. Hayret içinde ona bakıyordum.

"Çüş!" Dedim, biraz yüksek sesle.

"Ne var yani?!" Diye sordu, şaşkınlıkla. Göz devirdim. Kerim ise gülerken, dudaklarıma küçücük bir öpücük kondurdu. "Olmasın mı bi' kızımız?!" Diye ekledi.

"Olsun olsun! Teyze olalım!" Dedi Naz, büyük bir sevinçle. Naz'a dönmüş hayretle bakıyordum. Şaka gibilerdi!

"Pardon da biz ne ara evlendik?!" Diye sordum. Selim, yüksek sesli bir kahkaha patlattı.

"Sen iki seneye mezun olursun. Bir, iki sene sonrasın da evleniriz yavrum." Dedi. Çok ciddiydi. Ben tam cevap verecekken, ağzıma köfteyi tıkadı.

"Evlenirsiniz!" Dedi Ferhat. Kerim buruk bir şekilde güldü. Aklıma babası gelmişti. İlişkimizi doyasıya destekleyen babası, ne yazık ki düğünümüzü göremeyecekti.

Elanın  KaranlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin