42. Bölüm

65 6 0
                                    


Selaaammmm!

Wattpad hala henüz açılmadı. Her gün açılacak diye beklediğim icin, içimden bolum atmak gelmiyor ve fakat bir süre daha açılmayacak gibi.

Ama ben bölüm atmaktan vazgeçmek istemiyorum. Bekle bekle bir yere varılmadı wimdkaşqşösld

***

Kapı çalındı ve odaya Canan girdi.

"Kerim Bey," dedi, mahcupla. "Böldüm, kusura bakmayın."

"Efendim?" Dedi, merakla.

"Naz Hanım ve Ferhat Bey geldi." Diyerek odadan çıktı.

Naz'ın karşısına çıkmak istemiyordum.

"Tamam geliyoruz." Dedi Kerim, hiç oralı olmadan. Canan odadan çıktı ve kapıyı kapattı.

Kerim, masasında duran sürahiyi aldı ve bardağa su doldurdu. Bana uzattı. Ellerim titreye titreye bardağı alıp, suyu kana kana içtim.

"İyi misin?" Diye sordu, oldukça boş bir soru olduğunu bilerek. Bardağı ona tekrar uzattığımda, kaşları çatık bir şekilde bana bakarak, masaya bıraktı.

"İyiyim." Dedim, kendime gelmeye çalışarak.

"Ben, Yaz'ı alıp, aşağıya götüreyim. Sen de sakinleşince, inmek istersen in." Dedi, şefkat dolu bir sesle.

Selim öfkeyle ayağa kalktı ve kaşları çatık bir şekilde Kerim'e baktı. Dehşete düşmüştü. Kerim ise ona anlamsızca bakıyordu. Olup biteni anlamakta güçlük çekiyordum. Sesler buğulu, gördüklerim ise bulanıktı.

İyi değildim.

"Nasıl yani?" Diye sordu, büyük bir hayretle.

"N'oldu Selim?" Dedi Kerim, endişeyle. O kadar zor bir andı ki Selim'in bu saçma hareketleri dalga konusu olmuyor aksine onu endişelendiriyordu.

"Sen şaka mısın? Al emanetleri, çıkalım hadi! Bir de boş boş oturacak mıyız amına koyayım?!" Bağırıyordu. İstemsizce bağırıyor, Kerim'e hayret ediyordu.

"Selim sakin ol!" Dedi İlker, uyarıcı bir tınıyla. "Her şeyin bir zamanı var."

"Ne zamanı?" Diye sordu, öfkeyle, İlker'e dönüp. Ardından güldü. "Doğru ya!" Dedi, alayla. "Daha kışa yeni girdik. Yaza çok var." Zorlukla yutkundum ve bakışlarımı kaçırdım. Onların hepsi tepemde, ayakta duruyorlardı bense oturuyordum.

"Selim!" Dedi Kerim, dişlerinin arasından. "Halledeceğiz aslanım. Ama şimdi bir sakin ol."

"Selim yapma!" Diye araya girdi İlker. "Ferhat aşağıda. Nişanları kaldı, bebeklerini kaybettiler. Bebeklerini öldürdüler."

"Tamam işte!" Dedi Selim, haykırarak. "Ne olsun istiyorsunuz abi? Kim, kimi teselli edecek? Ne tesellisinden bahsediyorsunuz? Gidip, o piçi durdurmamız gerek! Yoksa durmayacak, baksana. Bugün doğmamış bebek öldü. Ya yarın? Yarın ne olacak?" Selim'in sözleri giderek ürkütücü olurken, gözlerimi yumdum. Göğsüme bir bıçak saplandı sanki. Haklıydı. Ve haklı olması midemi bulandırıyordu.

"Öldüreceğiz zaten! Kimseye dokunmasına izin vermeyeceğiz. Ama şimdi Ferhat'ın bize ihtiyacı var." Dedi Kerim, çaresiz dolu bir sesle. "Benim yüzümden Selim! Babamın katilini öldürdüğüm için bütün bunlar başımıza geliyor. Sizi bu pisliğe ben soktum." Mahcupla, okkalı küfürler savurdu. Başım öne eğik, sadece duruyordum. Masumca oturuyordum.

"Salak salak konuşma amına koyayım!" Diye çıkıştı İlker. "Sen bizim kardeşimizsin. Hepimiz yanında olmak istedik de olduk. Şunu anla." Fakat Kerim kendini suçlu hissetmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Belki de bu sadece bir bahaneydi. Suçlu hissetmek, mağduru oynamaktı onun rolü.

Elanın  KaranlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin