***"Tamam, geliyorum. Siz inin. Ben, geliyorum."
David ve Yaz'ın paniği yüzünden, fazlasıyla hazırlanamamış olsam da, çantamı alıp ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı düzelterek, koşar adımlarla merdivenlerden indim. Evden çıkmışlardı. Topuklu beyaz sandaletlerimi giydim. Evden çıktım. David, anahtarı alıp arabayı açmıştı. Yerlerinde beni bekliyorlardı. Hızla şoför koltuğuna bindim.
"Sonunda anne ya!" Dedi Yaz, isyankar bir sesle. Göz devirdim.
"Ne var ya?! Geldim işte." Dedim, omuz silkerek. Arabayı çalıştırdım.
Bugün günlerden Cumartesi'ydi. Yaz'ın gösterisi ve mezuniyeti vardı. Pembe eteğini ve beyaz tişörtünü giymiş, ponponlarını elinde tutarak, gösteriye hazırdı. Gösteri bitiminde kep atacaklar, fotoğraf çekileceklerdi. Diplomaları dağıtılacaktı. Karne günü haftayaydı. Haftaya Cuma. Bahçede kokteyl tarzında masalar hazırlanmış, yiyecek ve içecekler hazırlanmıştı. Aynı zaman da davet gibi bir şeydi. Veliler de vardı.
Üzerime beyaz, kırmızı çiçekleri olan, dar ve askılı bir elbise giymiştim. Eteğinin ucunda fırfır detayı vardı. Saçlarımı açık bırakmış, beyaz çanta ve beyaz ayakkabılarla tamamlamıştım. O ve Naz'da gelecekti. Dilek'e de haber vermiştim ama Mert'in annesine davetli olduklarını söyleyip, geri çevirmişti.
"Naz teyzem oraya mı gelecek?" Diye sordu Yaz. Dikiz aynasından Yaz'a baktım.
"Evet."
"Kerim?"
"Evet."
Amca demesinden rahatsız olduğunu dile getirmişti. Yaz'da kabul ederek ismiyle hitap ediyordu.
Okulun önünde durduk. Arabayı park ettik. David ve Yaz hızla indiler. Bende arkalarından indim. Naz ve o buradaydı. Bir şeyler konuşurlarken, Naz'ın göz devirdiğini gördüm. Ardından bakışlarını bize çevirdi. Kocaman gülümseyerek, Yaz'ın boyuna eğildi. Kollarını iki yana açtı. Yaz, koşarak Naz'a sarıldı. Arabanın başında, onları duygu dolu izliyordum.
"Çok güzel olmuşsun Balım!" Dedi Naz, yüksek sesle. Yaz'ın kolundan tutup, kendi etrafında döndürdü.
"Teşekkür ederim," dedi Yaz, gülerek. Naz, Yaz'ın yanağına sulu sulu öpücükler bıraktı.
"Teyzen haklı, çok güzelsin!" Ona döndüm. Yaz'a hayranlıkla bakıyordu. Yaz, utandı. O, Yaz'ın saçlarını okşadı. Onlara bakarken bir şey dürttü beni. Bir ses, bir hayalet. İçime bir dürtü girdi. Tüylerim ürperdi. O, kızına hiç sarılmamıştı.
"Hadi o zaman gidelim!" Dedim, İngilizce konuşarak. O, bana baktı. Beni süzdü. Saç diplerimden, topuklarıma kadar süzdü. Kaşları havadaydı. Umursamayıp, Yaz'ın elinden tuttum. Hep beraber okulun bahçesine girdik.
Kokteyl masaları vardı. Ve uzun uzun iki üç masa birleştirilmişti. İçecekler, yiyecekler bu masaya konulmuştu. Ve tabii servis tabakları, çatalları, bıçakları...
Okulun, bahçeye açılan merdivenlerinden çıktık ve binasına girdik. Gösteri dışarıda olacaktı. Aslında ilk önce konferans salonunda yapılacağını söylemişlerdi ama sonra dışarıya almışlardı. Yaz, dans arkadaşlarının yanına ilerledi. Pınar hoca ve onları çalıştıran beden hocası da başlarındaydı. Yedi ya da sekiz kişilerdi.
"Merhaba Hocam," dedim, Pınar hocanın yanına ilerleyerek. Gülümsedi.
"Merhaba!" Dedi, sıcacık bir sesle. O da yanıma geldi ve hocaya selam verdi.
"10'da başlayacak değil mi?" Diye sordu. Pınar Hanım başını salladı.
"Evet."
"Peki bizimkiler ne zaman çıkar?" Diye sordum. O da bana dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elanın Karanlığı
Genel KurguÇünkü, bu şehre gelmek demek Onunla karşılaşmak demekti. Onunla karşılaşmak demek, ne demekti? İşte bunu bilmiyordum! *** Yayınlanma Tarihi:18 Haziran 2023 Bu hikayedeki olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve kurumlarla bir ilgisi bulunmama...