'BİLE BİLE LADES!

37 2 1
                                    

Onu burada vurmuştu. Kardeşini okla vurmuştu!

"Baksana..." dedi dişlerinin arasından. "Öğrenmek istiyordun al işte!" 

Parmakları biraz daha koluma gömüldü "Gerçeğime baksana yabancı, aç gözünü!" dedi kollarımı hafifçe sarsarken. Yüzümü hızla ona döndüm ve kollarımı boynuna sardım. Yüzümü boyun girintisine sokarken dudaklarımdan titreyerek bir hıçkırık daha çıktı. Bay yabaninin buz gibi bedeni geriye doğru hafifçe yalpalarken kolları öylece iki yanına düştü. Göğsü titriyordu.

"O günden bir hafta sonra oldu," dedi güçsüzce devam ederek. "O kavgada, böyle bir abi olacağıma ölmemi söylemişti bana. Benden ne kadar utandığını, kardeşine sahip çıkmayan bir zavallı olduğumu söylemişti..." Kesik kesik çıkan nefesini bir bıçak gibi kesiyordu sanki her kelimesi. "O gün annem kavgada duyduklarından şüphelendi ve Erhan'ın foyası ortaya çıktı. O günden sonra evde kalmadım. Burada, çadırda kalıyordum. Antrenmanlara devam ediyordum. Bir hafta sonra Arda buraya geldi. Anlatmak istediğini söyledi. Onu kovdum. Geldiği her gün kovdum..." dedi. Kollarımı indirip geri çekildim. Yüzünde buruk, soğuk bir tebessüm belirdi. Gözleri boşluktaydı. Alnında ufak damlacıklar oluşmuştu. "Yapmam gereken sadece abilikti, sadece buydu. Oysa öyle öfkeliydim ki. Bana inanmadığı için öyle öfkeliydim ki..."

"Hayır, sadece kırgındın..." dedim. Boşluktaki bakışlarını yüzüme çevirdi. "Yapmam gereken sadece onu affetmekti..." dedi bu kez. Gökyüzü bir kez daha gürledi. Kafamı yavaşça iki yana salladım. "Ama yapmadım. O da vazgeçmedi. Pişmanlık içindeydi ve abisinin onu affetmesine ihtiyacı vardı."

"Sen böyle olmasını..." Sözümü tamamlamama izin vermedi.

"Bir gece çadırın dışından bir ses geldi. Dışardaki ateş sönmüştü. Başta köpek sandım..." dedi omzunu silkerek. "Ancak sonra... Bir köpeğin çıkarabileceğinden fazla hırıltılı bir ses duydum. Babamın avcı arkadaşları bir süredir ormana ayı sürüsü geldiğini konuşuyorlardı. Daha önce birkaç ormancının karşısına çıktığını biliyordum. Hatta saldırdığını... Okumu alıp dışarı çıkana, okum yaydan fırlayana kadar da öyle sandım. Ancak sadece ayı değildi. O karanlığın içinde, okumun geceyi bıçak gibi kesen sesinden başka tek bir ses vardı. Acıyla dökülen bir fısıltı. Abi..." Kan çanağı gözlerinden bir damla yaş aktı.

Onunla aynı anda gözümden peş peşe iki damla yaş aktı. Avcumla hızlı yüzümü silerken bay yabaninin bakışları yine o lekeyi buldu. Kan dolan gözlerini kıstı. "O... Gecenin bir yarısı abisinden af dilemek için gelmişti. Gecenin köründe onu ormana geri salmayacağımı biliyordu. Onu koruyacağımı biliyordu..." dedi. Dudakları titredi. Alnındaki damlacıklar çoğaldı.

"Ama ben onu öldürdüm!" dedi acıyla. Yutkundu. "Ben onu..."

"Bilemezdin," dedim hızla kafamı sallayarak. "Kimse böyle bir şey yapmak istemez. Kazaydı." Dudaklarımdan dökülen ufak hıçkırığa engel olamadım. Bay yabani soğuk ve boş bakışlarını yüzüme indirdi. Göğsü hala titriyordu ancak biraz fazla titremeye başlamıştı.

"Yaptığımız her şeyin, hem de her şeyin sonuçları vardır. Öfkeyle yapılmış bir hareketin, senin için anlamsız ufacık bir bakışın belki, sözlerimizin... Susmamızın bile. Hatta en ağır sonuçları bazen tek kelime etmediklerimiz doğurur. Yani, hayatımıza yön veren hep sonuçlardır. Ellerinde kan ve yerde ölü bir adam varsa sebepler kimsenin umurunda değildir," dedi. Kendine öyle bir suçluluk yüklemişti ki, bunun altında eziliyordu. Belki de bana ve diğer herkese gösterdiği o güçlü duruşunun sebebi içindeki harabeyi saklamak içindi. İnsan böyle bir yükle nasıl yaşayabilirdi?

"Ama annenin umurundaymış," dedim. Bay yabaninin dakikalardır kırpmadığı gözleri sanki transtan çıkmış gibi hareketlenirken, "Annem?" dedi fısıltıyla. Gözlerini kıstı ve bakışlarını boşluğa dikti. Bir şey düşünüyordu. "Annem..." dedi bir kez daha. Dudakları aralandı ve bir süre öyle kaldı. Göğsü şiddetle sarsılmaya başlarken kaşlarım çatıldı. Normal olmayan bir şeyler vardı. 

SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin