"HUZUR BU MU?"

98 8 4
                                    

“Bilmem farkında mısın ama bu reyondan üçüncü geçişimiz,” diyen Alp’in hala anlayış dolu sesiyle, önümdeki sepette olan bakışlarımı kaldırıp yüzüne baktım. Sabah erkenden kalkmış ve evdeki tüm işlerimi halletmiştim. Ege, dediği gibi sabah gözlerini açar açmaz beni aramıştı. Ona bugün ki planlarımdan bahsetmiştim ve o da aynı şekilde Alp’e aktarmıştı. Sonuç olarak da işte buradaydık.
  
“Sıkıldın, değil mi? Üzgünüm, Ege’ye gelmene gerek olmadığını söylemiştim,” dedim mahcubiyetle.
  
“Elif lütfen,” dedi yavaşça sürdüğü sepeti durdurarak. Ben de onunla birlikte durdum. “Buraya sadece Ege’nin zoruyla gelmişim gibi davranmaz mısın? Her ne kadar onunla kardeş gibi olsanız ve seninle onun sayesinde tanışmış olsam da seni sadece bundan ibaret görmüyorum. Sen benim de dostumsun, tabi sen böyle düşünmüyorsan…”
  
“Hayır, tabi ki de öylesin,” dedim şiddetle kafamı sallayarak. Amacım ona böyle hissettirmek değildi. Sadece benim yüzümden tüm gününü heba etmesini istemiyordum. Hem de tatil gününü… Yoksa tabi ki de onu Ege’den ayrı görmüyordum. “Ben sadece, tatil gününü benim peşimde koşarak harcamanı istemedim, hepsi bu kadar.”

Alp, kolundaki saate baktı ve kaşlarını havaya kaldırarak konuştu.
  
“Saat sabahın 10.00’u farkında mısın? Yani bu demek oluyor ki günün yarısını bile bitirmedik, tabi aynı reyonun önünden dördüncü kez geçmeyi ve üçüncü sepeti doldurmayı düşünmüyorsan?” dedi.
  
Sözlerine gülümserken önümdeki dolu iki koca sepete baktım. Fazla mı abartmıştım? Hayır, sadece uzun bir süre markete gelmeyi düşünmüyordum. Üstelik tutabilecek yol ücretini öğrenmişken. Her zaman Alp’ten yardım isteyemeyeceğim için yol üzerinde bir taksi durağından tahmini bir fiyat almıştım ve bu rakam dudağımı uçuklatmaya yetmişti. Ayrıca yıllardır bulunduğum köye gidip gelen kimse olmadığı için duraktaki adam da artık orada yaşadığımı duyunca fazlasıyla şaşırmış ve şüphelenmişti. Kendince haklıydı tabi, nerden bilebilirdi ki nişanlım tarafından aldatılıp kendimi dağlara kapatacağımı!
  
“Sadece eksik bir şey kalsın istemiyorum ama sanırım her şey tamam, artık gidebiliriz,” dedim kafamı sallayarak. Alp, anlayışla kafasını eğip kasaya yöneldi. Ege, gerçekten çok şanslıydı ve bunun için mutluydum. Kasada aldıklarımızın ücretini ödeyip poşetleri Alp’in arabasına taşıdık.
Dakikalar geçerken arka koltuğu tamamen kaplayan torbalara bakıp gülümsedim. Şimdilik her şey yolundaydı.
  
“Oraya bir servet bıraktığın için mi bu kadar mutlusun?” diyen Alp’e döndüm. Yüzümü buruşturup, “Biraz öyle oldu sanırım,” dedim.
  
“Biraz…” Kaşlarını kaldırıp yüzüme baktı.
  
“Büyük bir biraz…”
  
“Gayet büyük bir biraz…” dedi gülümseyerek.
  
“Aslında teorik olarak benden giden bir şey olmadı…” dedim, cebimdeki zarfın yükü altında ezilirken. “Ege olmasaydı…”
  
“O senin arkadaşın Elif, zor zamanında sana destek olması kadar doğal ne olabilir,” dedi sözümü keserek.
  
“Zaten yeterince şey yaptı benim için. İkiniz de öyle… Evin tamamı onun eşyalarıyla dolu zaten. Bir de bu şekilde ona yük olmak…” Dolan gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. “Bu bana ağır geliyor.”

Çakıllı zeminin tanıdık sesiyle araba yavaşlayıp dururken gözlerimi açtım. Alp, kafasını yana eğip yüzüme baktı.
  
“Bazen işler istediğimiz gibi gitmez Elif. Biz istediğimiz kadar planlar yapalım, bazen hiç beklemediğimiz anlarda hayatın bizim için başka planları olduğunu anlamak zorunda kalırız. İyi ya da kötü… Bazen sadece yaşamamız gerekir, neyin bizim için iyi olduğunu da zaman gösterir. Bazen kötü sandığımız şeyler daha iyilerinin habercisidir, olamaz mı? Böyle olduğunu göreceksin, bunu da kendine eziyet etmekten, kendini suçlamaktan vazgeçtiğin zaman anlayabilirsin. Lütfen bunun için kendine ve yanında olmak isteyenlere izin ver.”
  
Haklıydı, bunu biliyordum. İçimde, haklı olduğunu bildiğim yanımla kıyasıya yarışan bir taraf daha vardı. Kırgınlığım… Ve bununla başa çıkacak gücü kendimde bulamıyordum. O kadar güçlü müydüm bilmiyordum bile. Evimi, dostlarımı, koca bir şehri arkamda bırakıp kaçmıştım. Evet, bunu söylemekten utanmıyordum. Çünkü bazen kaçmak insana iyi gelirdi. Bazen yanı başında bulamadıklarını çok uzakta araman gerekirdi. Yine de Alp haklıydı. Her ne kadar uzaklaşmak istesem de ardımda beni seven insanların olduğunu biliyordum ve bu, içimde aramaya cesaret edemediğim o gücü bana veriyordu. Alp’in karşımdaki alışık olmadığım ciddi haline gülümseyerek konuştum.
  
“Galiba Ege’yi kendine nasıl âşık ettiğini anladım, kendisi bayılır böyle bilgiç laflara.” Yüzüne o eski çocuksu tebessümü yayılırken sesli bir şekilde güldü.
  
“Aramızda kalsın, ama sevgilimin içinde âşık, küçük bir kız çocuğu olduğuna yemin edebilirim,” dedi.

SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin