Aile... Benim için bir vardı bir yoktu. Böyle söyleyince tıpkı bir masal gibi geliyordu kulağa. Oysa masallar hep mutsuz başlayan hikayelerin mutlu sonlarını yazardı. Sonu mutlu bitmeyen, kocaman bir hayal kırıklığıydı benim masalım. Tek ortak noktası ise gerçek olmayan karakterlerdi. Annem olmayan bir annem, babam olmayan bir babam ve torunları olmamama rağmen beni ölesiye seven bir büyükannem ve büyükbabam vardı. Bir de ben. Sevgiyi tatmadığımı söylemek beni büyük bir yalancı yapardı çünkü sevildiğimi hep biliyordum; büyükannem ve büyükbabam tarafından. Onlar her ne kadar öz olmasalar da benim masalımın esas kahramanlarıydı. Hatta sadece benim değil annemin masalının da kahramanlarıydı. Benim masalımın sevgi dolu karakterleri annemin masalının ise kötü cadısı...
Öğrendiğim onca şeyi hazmetmem kolay olmayacaktı, biliyorum. Çünkü büyükannem ve büyükbabamla ilgili bir şeyi kabullenmek ilk kez bu kadar zor geliyordu. Öğrendiğim günden beri düşünüyordum. Onca zaman beni sevgiyle saran insanların kendi kızına neden bu sevgiyi bir yük gibi omuzlarına bıraktığını anlamıyordum. Nasıl olur da beni hiçbir şeyden mahrum bırakmazken kendi kızını bir mecburiyete sürükleyebilmişlerdi. Her zaman arkamda olduğunu bildiğim koca bir dağ gibiyken aynı desteği kendi kızına göstermediklerini anlayamıyordum. Onlara kızmıştım. Evet, ilk defa onlara yürekten kızmıştım. En başından gerçekleri sakladıkları için, beni hayatım boyunca bir bilmezin içinde savurdukları için, kendi evladına beni yük ettikleri için...
Kızgındım, ancak onları hala çok seviyordum. Çünkü sevmeyi onlardan öğrenmiştim. Zaman zaman büyükannemin odasında gizlice ağladığını duyardım. O beni uyuttuğunu sanırdı ancak aralık duran kapısın ardından içli içli ağlayışını izlerdim. Elinde eski bir fotoğrafla. Annemin fotoğrafıyla. Belki de pişmandı. Bunu ona hiç soramayacaktım. Belki de yaptığının yanlış olduğunu anlamıştı ancak bir geri dönüşü olmadığını o da biliyor olmalıydı. Sadece ben değil o da kendi kızından mahrum kalmıştı. Annem sadece beni değil onu da yok saymıştı. Bana göstermediği sevgisini hiçbir zaman kendi annesine sunarken görmemiştim onu. Ne o ne de babam. Babamın kimsesi yoktu. Büyükannem ve büyükbabam onu kendi evlatları gibi sahiplenmişti, annemle evlenmesine izin vermişti ancak babam da en az annem kadar onlara uzaktı. Her daim saygılı ancak sevgiden uzak... Sevdiği kadına yapılanı hazmedemiyor olmalıydı. Çünkü annemi her şeyden çok sevdiğini biliyordum. Ve bildikleri bazen insana acı veriyordu. Oysa bilmediklerimin canımı daha çok acıtacağını sanıyordum. Annemin beni neden sevmediğinin, babamın neden diğer babalar gibi saçlarımı okşamadığının, neden sürekli yalnız olduğumu bilmemenin canımı daha çok yaktığını. Ama bildiklerim daha çok yakmıştı. Şimdi en azından neden yandığımı biliyordum. Ve sanırım, alışıyordum.
Saat oldukça erkendi. Sırtımı geniş gövdeli söğüde yaslamıştım. Uzattığım bacaklarımın üzerine söğüdün salkımları dökülüyordu. Güneşin doğuşu muhteşemdi. Uyuyamamıştım. Zaten uyumam dün geceden sonra mümkün olamazdı. Beni öpmüştü.
Kalbim raydan çıkan bir trenden farksızdı. Onu öpmek sıcaktı. Ilık nefesi çam ormanlarında dolaşmak gibi hissettirmişti. Tıpkı kokusu gibi... Elleri, dudakları hatta gözleri bile sıcaktı. Bu gece sadece susalım, demişti ve o gece beni evimin kapısına bırakırken ona sadece ufak bir baş hareketiyle iyi geceler demiştim. O da aynı şeyi yapmıştı. Geceye son söz onun dilinden dağ gelinciği olsun istedim. Sustum. Kalbim dilimin aksine çığlık çığlığa bağırıyordu. İçimdeki küçük kız ellerini dudaklarının üzerine kapatmış kıkırdarken uzun zaman sonra ilk kez mutlu olduğunu hissettim. Saklanmadı, korkmadı, kaçmadı. Dudaklarının göğsümde yarattığı depremin tam ortasında durdu ve gülümsedi. Beni neden öptüğünü sormadım. Alacağım cevaptan korktuğum için değildi sadece o an ihtiyacı olan şey oymuş gibi hissettirmişti. Tek ihtiyacı olan şey beni öpmekmiş gibi... Ona bunun için kızmıyordum. Ondan bana karşı hissettiği duygularda bir değişiklik istemiyordum. Bir beklentim yoktu; ki eğer olmasına göz yumsaydım tüm yaşananların içinde daha büyük bir yıkıma sürüklenirdim. Ondan hoşlanmak benim tercihim değildi ancak ona tutulmak... İşte buna izin veren bendim. Kaçabilirdim ve belki de tüm kaçışlarımın içinde asıl kaçmam gereken oydu. Ancak kaçmayı seçmedim ilk kez. Bunu bana öğreten oydu. Kaçmamdan hoşlanmayan, kendimi kandırdığımı söyleyen beni bana bu kadar anlatan, ayna tutan oydu. Eğer sözlerinin her darbesi beni kendime, doğruya getirmeseydi ondan kaçmak isterdim. Bunu yapardım. Onun suçu yalnızca bu olabilirdi. Ancak bu suç bile sayılmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
General FictionHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...