Gözlerimi araladığımda saat epey olmuştu. Alp sabahın erken saatinde gittiğine dair bir not bırakmıştı. Gittiğini duymamıştım. Birkaç gündür huzursuzluk içinde geçen yarım yamalak uykulardan sonra ilk kez böylesine derin uyuduğumu hissediyordum. Bedenim sanki yeni doğmuş gibiydi. Zihnimi ilk kez böylesine berraktı. Kısa bir kahvaltı yaptım. Üzerime rahat birkaç parça kıyafet giyip biraz koşu yaptıktan sonra bahçemdeki ufak tarlaya göz gezdirdim. Filizlenmeye başlayan bitkilerin dibindeki yabancı otları temizleyip, suladım.
Handan Hanım'ın verdiği albümü yanıma almıştım. Gölün kenarına bağdaş kurup rahatça otururken albümü dizlerimin üzerine bıraktım. Kaç kez aynı fotoğraflara baktığımı bilmesem de sayfaları her seferinde ilk kez bakıyormuşçasına çevirdim.
Büyükannemin gülümseyen yüzüne baktım. Bazen gece yatağa girdiğimde gözlerimi kapatır onu hayal ederdim. Sanki başucuma oturmuş avuçları saçlarımda dolanıyormuş gibi. Böyle gecelerde uyumak daha kolay olurdu çünkü. Onun varlığı her şeyi kolaylaştırıyordu. Onun sevgisi bir çocuğun sahip olmak isteyeceği her şey demekti. Şimdi burada olsa artık bir çocuk olmadığımı söylerdi elbet çünkü her ne kadar onun anlattığı masallara inanmak kolay olsa da gerçeklerin tüm bu masallardan daha önemli olduğunu anlatmıştı hep. Ancak sadece bu konuda onu hayal kırıklığına uğratmıştım sanırım. Çünkü gerçeklerden kaçmakta üzerime yoktu.
Şimdi elimde geçmişten, ona dair en güzel zamanlardan kalan bu albüme bakarken her ne kadar mutluluk duysam da hala göremediğim bir şeyler var gibi hissediyordum. Albümün kapağını ne zaman aralasam Handan Hanım'ın sözleri zihnimde yankılanıyordu. Geçmişten gelen bir sır saklıydı bu fotoğrafların ardında. Ancak onu bulabileceğimden pek de emin değildim. Bulmak istiyor muydum? Ona da emin değildim.
"Güzel bir sabah..." Duyduğum sesle bir an irkildim. Albümün kapağını kapatırken hemen yanımda dikilen bay yabaniye çevirdim bakışlarımı.
"Geldiğini duymamışım..."
"Evet, genelde beni duymuyorsun." Ellerini cebine sokmuş, omuzlarını silkerken söylediği sözlerle gözlerimi devirdim.
"Sabah sabah formundasın bakıyorum da!"
"Şaştığını gördün mü, yabancı?" dedi. Bakışları karşısındaki manzarayı seyretse de yüzündeki ufak gülümsemeyi görebiliyordum. Artık benimleyken daha çok gülümsüyordu. Bunu görmek güzeldi.
"Handan Hanım..." dedim saniyeler sonra çekinceyle konuya hızlı bir giriş yaparak. Bakışları yüzüme inerken, "O iyi, merak etme..." dedi. Sözleriyle derin bir nefes alırken gülümsedim ve bakışlarımı kucağıma indirdim.
"O ne?"
Sorusuyla parmaklarım albümün etrafını daha çok sararken omzumu silktim. "Geçmişten gelen bazı hatıralar," dedim. Handan Hanım, bu albümden anneme bahsetmememi rica etmişti, yani kendi oğluyla ilgili bir şey dememişti. Bundan cesaret alarak parmaklarım albümün kapağını yeniden aralarken bay yabaninin bir anda yanıma oturan bedeniyle kısa bir an ona baktım. Bacaklarını benim aksime uzatmıştı.
"Bak, bu büyükannem..." Parmağımı kaydırarak, "Bu da büyükbabam..." dedim. Bay yabani sadece anlıyorum der gibi başını salladı. Bir sayfa daha çevirdim.
"Annem..." dedi hemen Handan Hanım'ı görünce. Bu haline gülümsedim çünkü sesi tıpkı küçük bir çocuk kadar heyecanlı çıkmıştı. "Önceden albümlere daha sık bakardık. Onu böyle görmek beni her zaman heyecanlandırmıştır," dedi. Annesine duyduğu sevgiyi görebiliyordum gözlerinde. Handan Hanım'ın ona duyduğu şefkatin aynısı vardı onda da. Bunu saklamayı seçtiği anlarda böyle söylemek oldukça zor oluyordu elbet. Ancak saklamadığı anlarda, ki bu çok fazla olmuyordu, sevgiyle parlıyordu gözleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
General FictionHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...