Göz kapaklarımdaki ağırlıkla kirpiklerim zorla aralanırken şöminenin hala yanan ateşi yüzüme vuruyordu. Bahardaydık. Bahar insanı üşütmezdi. Bahar insanın içine neşe verirdi. Ancak bu dağ başında işler pek de öyle olmuyordu. Ancak şu an içimin üşümesinin sebebi bunların hiçbiri değildi.
İki gün olmuştu ve hala onu görememiştim.
Handan Hanım oğlunun yanındaydı. En azından içim rahattı. Ancak kalbim onu görmek için sabırsız bir çocuk gibi göğsümün altında debeleniyordu. Gözlerim duvardaki saate kaydı. Saat daha gün ortasıydı. Oturduğum yerden kıpırdandım ancak tutulan bedenimin sızısıyla yüzümü buruşturdum. İki gündür aynı yerde uyuyakalıyordum. Önce ahşap kapıya tıklatıldı. Bir an yanlış duyup duymadığımdan emin olmaya çalışırken evin içinde yankılanan zil sesiyle bedenimin sızısını unutarak hızla kapıya koştum. Handan Hanım yüzünde gülümsemesiyle karşımdaydı.
"Selam Elif. Nasılsın?"
"Bir şey mi oldu?" dedim panik dolu sesimle. Handan Hanım şaşırırken tek kaşını kaldırdı. "Eğer bir şey lazımsa..."
"Hey sakin ol bakalım," Elini hızla koluma koydu. "Sadece biraz konuşmak için geldim. Eğer bir sakıncası yoksa tabi?" İçime derin bir rahatlama çökerken elimi dağılıp alnıma dökülen saçlarıma daldırdım ve geriye ittim. "Ah, elbette içeri buyurun lütfen..." dedim.
Handan Hanım koluma okşayarak içeri girdi. Başımı ellerimin arasına alarak derin bir nefes aldım ve kapıyı kapatıp yanına gittim. Handan Hanım kolunun altında tuttuğu, orada olduğunu yeni fark ettiğim siyah kutuyu hemen yanına koyarken eliyle diğer yanına vurdu.
"Böyle gel lütfen Elif," dedi. Onu ikiletmeden yanına oturdum. Üzerinde alışık olmadığım kadar sade ve günlük kıyafetler vardı. Ancak yine de her zamanki kadar zarif görünüyordu.
"Her şey yolunda değil mi, Handan Hanım?"
"Elbette, öyle olmasa sence burada böyle oturabilir miyim canım?" dedi. Yüzümde ufak bir tebessüm oluşurken, "Öyle tabi!" dedim. Aklım hatta her bir hücrem deli gibi onu merak ediyordu. Her ne kadar sormak için sabırsızlansam da bu kadar endişeli ve merak içinde olmamın yanlış anlaşılmasını da istemiyordum. Gerçi, yanlış anlaşılacak ne varsa. Her şey gün gibi ortadaydı. Üstelik karşımdaki kadın görebileceğim en zarif kadın olsa da ondan çekiniyordum. En azından bu konuda. Üstelik her şeye ben sebep olmuşken. Ancak kalbim daha ne kadar dayanırdı emin değildim. Heyecandan terleyen avuçlarımı dizlerime sürttüm. Belki de olanların hesabını sormak için gelmişti. Onu bu duruma düşürdüğüm için sitem edecekti. Her ne söylese haklıydı elbet.
"Sen iyi misin Elif?" dedi nazikçe. Onun bu nazikliğini hak etmiyordum bile. Bakışlarımı dizlerimde tutarak, "İyiyim, siz?" dedim. Bir de nasıl olduğumu soruyorsun derse ne diyecektim! Endişe ve mahcubiyet içimde birbiriyle tepişirken sakin kalmaya çalıştım. Birden görüş alanıma giren ince parmaklar elimin üzerini sardı.
"Neden yüzüme bakmıyorsun?" Handan Hanım'ın sesiyle alnımı kırıştırarak kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım.
"Handan Hanım ben gerçekten..."
"Sakın tahmin ettiğim şeyi yapıyor olma," dedi. Özür dilememe izin vermeliydi.
"Ama..."
"Buraya senden bunları duymak için ya da böyle bir beklentim olduğu için gelmedim. Sadece... Biraz sohbet etmek ve sana teşekkür etmek istedim." Duyduklarımla şaşkınlıkla kalakalırken, "Teşekkür mü? Ama neden?" dedim. Oğluna yanlışlıkla bile olsa zarar vermişken bana neyin teşekkürünü edecekti. Kafam fazlasıyla karıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
General FictionHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...