Dudaklarımdan istemsizce dökülen isimle bileğimdeki parmaklar yavaşça kaydı ve bay yabaninin hareketlenen bedeni ardımda bir duvar gibi ayaklandı.
Şaşkınlık, kırgınlık, öfke, acı... Hangisini hissetmeliydim? Ya da hangisini hissediyordum? Az önce kınayan bakışlarla ardını dönüp giden aklımı kılıcını kuşanmış yanı başımda dikili bulurken kalbim duvarlarının ardında diz çökerek saklanmayı seçmişti.
"Sen... Burada ne işin var?" dedim şaşkınlıkla. Birkaç gün önce Alp beni arayıp onun benimle son kez buluşmak istediğini söylediğinde bunu pek de ciddiye almamıştım. Alp'e yerimi sormuş ve Alp'te benim istediğim doğrultusunda bunun cevabını verebileceğini söylemişti. Alp'in bunu söylemesinde bir sakınca olmadığını söylemiştim ki Selim'in böyle bir karşılaşmayı sadece lafta yapabileceğini düşünüyordum. Ancak şu an tam da bay yabaniye duygularımı açtığım bu gece de karşıma çıkması üzerimde büyük bir şok etkisi bıraktı.
Selim bize doğru ilerlerken birkaç adım kala durdu. Elleri pantolonunun cebindeydi. Üzerinde her zaman favorisi olan eski oduncu ceketi vardı. Pek çok kez tadilat görmüş, görünmese de içinde pek çok yaması vardı. Ona birkaç kez artık atmasının zamanı geldiğini söylediğimde bunu asla yapmayacağını oldukça net bir şekilde dile getirmişti. Oysa sevdiği bir ceketi bile atmaya kıyamazken beni öylece bırakıvermişti.
"Selam. Saat biraz geç oldu farkındayım ancak zaten yalnız gelmedim. Alp, benimle görüşmenin senin için sorun olmayacağını söylese de seninle yalnız kalmama izin veremeyeceğini yeterince açık belirtti," dedi.
Uzun zaman sonra onu görmek ve her zaman kurduğu uzun cümleleri dinlemek bana geçmişi hatırlattı. Bazen öylece balkonda oturur ve saatlerce bir şeyler anlatmasını dinlerdim. Sadece dinlerdim. Bu, o zamanlar hoşuma giderdi. İşine karışılmasından pek hoşlanmasa da arada benden fikir ister ancak günün sonunda hep kendi dediğini yapardı. Bundan rahatsız olmazdım. O işinde iyi bir reklamcıydı.
Arkamda hareketsizce duran bay yabaninin varlığını yeniden idrak etmeye başlayan zihnim bir anda karma karışık bir hal aldı. Onca zaman sonra onu buraya sürükleyen sebebin ne olduğunu merak ediyordum.
"Alp..." dedim sadece, kelimeleri düzgün bir cümleye çevirecek kadar zihnimi toparlamaya çalıştığım o kısacık saniyede. "O nerede?"
"Verandada bekliyor. Aslında... Seni evde bulurum sanmıştım. Komşun mu?" dedi. Bakışları arkamda duran bay yabaniye çevrildi. "İyi akşamlar."
Omzumun üzerinden yüzüne baktım. Kaşları olabildiğince düz, bakışları olabildiğince tepkisiz Selim'e bakıyordu. Sadece belli belirsiz ufak bir baş hareketiyle ona karşılık verdi. Kalan basamakları inerek arada belli bir mesafe bırakmaya özen gösterip tam karşısında durdum.
"Buraya geleceğini tahmin etmiyordum," dedim. Sesim kısık ve şaşkın çıktı. Aylar sonra görmekten kaçtığım yüzü karşımdaydı. Cam gibi parlayan mavi gözleri gecenin karanlığında bile kendini belli ediyordu. Kollarımı göğsümde topladım. Kaçamak bakışlarla saniyelik bay yabaniye bakarken hala hiçbir tepki vermeden öylece dikiliyordu. Bundan rahatsız değildim elbet ancak ikisini bir arada görmek içimde tuhaf bir huzursuzluk yaratıyordu. Selim'in cüretkâr tavrı ve kendini beğenmiş konuşmaları her ne kadar benim alışık olduğum bir şey olsa da bay yabaninin sabır çizgilerinin çok üzerindeydi.
"Aslında ben de beklemiyordum. Ancak... Bir süredir bunu yapmam gerektiğini hak ettiğini düşünmeye başladım ve..."
"Hak ettiğimi mi? Ne bu, bir lütuf mu?" dedim sert bir çıkışla. Daha önce benden hiç görmediği bu tavrımın onu şaşırttığını görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
General FictionHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...