Hava karardı. Üzerimdeki ince hırkanın uzun kollarını geriye katladım. Birbirine dolanmış saçlarımı taramıştım ki bunu birkaç gündür yaptığım söylenemezdi. Ucundaki eğrilikler düzleşince daha bir belirgin olmuştu. Homurdanarak saçımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Portmantodaki aynada son kez yüzüme baktım. Belki yüzümü biraz renklendirebilirdim. Ancak bunu yapmak fazlasıyla şüphe uyandırıcı olabilirdi. Sonuçta bu sadece bir hasta ziyaretiydi. Telefonumu ve anahtarımı almayı ihmal etmeden son olarak mutfak tezgahının üzerindeki güzelce paketlediğim kek tabağı aldım. İçinde meyvelerin de olduğu karışık bir kek yapmıştım. O kadar uzun zaman olmuştu ki yapmayalı. Evde ne bulduysam biraz katmıştım içine. Öyle heyecanlıydım ki kalıptan çıkardığım gibi paketlemiş ve tadına bakmamıştım. Beni hüsrana uğratmamasını umarak evden çıktım.
Kapı ikinci tıklatmamın sonunda açıldı. İki elimle sıkıca tuttuğum tabağın gerginlikten terleyen avuçlarımdan kaymaması için ettiğim dualar neyse ki işe yaramıştı ve buraya kadar sapa sağlam gelebilmiştim. Handan Hanım gülümseyen yüzünden hiçbir şey kaybetmemişti.
"Hoş geldin Elif!"
"Hoş buldum..." dedim gergin sesimle. Bay yabaniyi son gördüğümde pek kendinde sayılmazdı. Ancak konuştuklarımızın her bir kelimesi aklımda mıh gibi kazılıydı. Sözlerini ne kadar ciddiye almam gerekirdi bilmiyordum. Aklım bunun tam bir saçmalık olduğunu söylese de kalbim tüm mantık kırıntılarını yok edecek kadar bedenimi ele geçirmişti.
"Girsene!" diyerek kenara çekilen Handan Hanım'ın yanından içeri girdim. Bay yabani şöminenin önündeki berjerde oturmuş çıtırdayan ateşi izliyordu. Elimdeki tabağı uzatırken, "Şey... Sizin için meyveli kek yaptım!" dedim.
"Ah, neden zahmet ettin canım! Aktan baksana, Elif bize kek yapmış!" Handan Hanım bay yabaniye seslenirken bakışlarım yeniden onu buldu. Dizine yasladığı dirseklerini kaldırıp geriye yaslanırken başını çevirdi. Bakışlarım gözlerini bulurken kalbim yeniden onu görmenin, üstelik oldukça iyi görmenin mutluluğuyla kasıldı. Ancak o sadece annesine bakıyordu.
"Ben kek sevmem!" Kurduğu tek cümleyle terleyen avuç içlerim buz gibi oldu. Yüzümdeki gülümseme solarken Handan Hanım yanımda boğazını temizledi.
"İnanır mısın Aktan'cığım bu güzel kek de senin onu yemendense iki yüz elli derece de yanmayı tercih ederdi!" Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken bay yabani havaya kaldırdığı tek kaşıyla gözlerini devirdi.
"Bazen hangimizin ebeveyn olduğunu gerçekten sorguluyorum." Bay yabani alayla gülümserken Handan Hanım gözlerini kıstı.
"Sorgulamak için önce düşünmek gerekiyor tatlım. Hani onun içinde ne gerekiyor hepimiz biliyoruz bence!"
Gülmemek için boğazımı temizlerken çıkardığım saçma sesle parmaklarımı dudaklarıma örterken Handan Hanım bana göz kırptı. "Sen geç otur ben şunu tabaklara koyup geleyim Elif," dedi ve mutfağa gitti. Bay yabaninin delici bakışları kısılırken hala sırıtan yüzüme döndü.
"Neden seninle aynı ortama girdiğinde benim annemin ayarları bozuluyor, yabancı?" Yabancı... Sanırım birkaç gündür bunu duymayı bile özlemiştim. Parmaklarımı dudaklarımdan çekerken kaşlarım havada ilerledim ve koltuğa oturdum. "Ben mi? Benimle ne alakası var?" dedim.
"Sen gelmeden gayet iyi anlaşıyorduk!"
"Beni görünce yabani damarın kabarmasa hiçbir sorun yok!"
"Seninle bir alakası yok," dedi. Dirseklerini berjere dayadı ve parmaklarını birbirine geçirip göğüs hizasında kaldırdı. Ellerim o bana böyle dikkatle bakarken yeniden terlemeye başladı. Avuçlarımı pantolonuma sürttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
General FictionHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...