Saat öğleyi geçiyordu. Bay yabani üzerine düşen işleri halledip gitmişti. O gittikten sonra canlanan fidanlarımı dikmiş, can sularını vermiştim. Bay yabani, etrafının çevrilmesi gerektiğini söylemiş ve halledeceğini belirtmişti. Ona inanıyordum. İstersem alanı büyütebileceğimi söylemişti. Ancak buna şimdilik gerek yoktu. Üstelik önümüz kıştı. Zaten tek kişi için bu kadarı bile çoktu. Çok fazla kahvaltı alışkanlığı olan biri değildim ancak madem doğaya gelmiştim her şeyi usulüne uygun yapacaktım.
Erken kalkmaya alışıktım. Bu yüzden bunda zorlanacağımı düşünmüyordum. Ancak kalkış saatimi bir saat geri çektim. Normalde 09.00’da kalkıyordum. Artık 08.00’de olacaktı. Sabahları kahvaltımı aksatmayacak, her sabah bir saat koşacaktım. Ki burası koşmak için kesinlikle en ideal yerdi. Artık kocaman bir arazim vardı; istersem koca bir koşu parkuru kurabilirdim. Bir de akşam yemeği vardı. Hava kararmadan yemeğimi yemiş olmalıydım. Tüm bunlar Ege’nin her gün yaptığı rutin şeylerdi. Biraz kopya çekmemi sorun etmezdi herhalde. Gerçi, artık beni sorun eder miydi orasından emin değildim. Onunla böyle küs olmak beni kahrediyordu. Şimdi burada olsa, ‘En son bu kelimeyi kullandığımda üç yaşındaydım Elif!’ derdi. Ama burada değildi ve kim bilir ne zaman olacaktı. Bunun için akşam onu arayacaktım. Özür dileyecek ve o doğruluğu mümkün olamayacak kelimeleri söylediğim için gerçekten bir ahmak olduğumu söyleyecektim. Şuan ise, beni affetmesini ummaktan başka çarem yoktu.
Şimdilik yapacak başka işim de kalmamıştı. Bay yabani elektrikli aletleri çok fazla kullanmamamı söylediği için küçük televizyonumu açamıyordum. Bir an önce sigorta kutumu değiştirmeyi aklıma not ettim. Uzandığım kanepeden sıkıntıyla kalktım ve kendime kahve yapmak için mutfağa gittim. Kapalı olan mutfak perdesini açtım. Muhteşem göl tüm güzelliğiyle beni karşıladı. Pencereyi açtım ve derin bir nefes aldım. Gökyüzü, bugün gerçekten ışıldıyordu. Bakışlarımı göl boyunca gezdirirken göl kenarındaki karartıyla durdum. Gözlerimi kısıp biraz eğildim. Bay yabani bir ağacın altında uzanıyordu. Aklıma gelen fikirle hızla tezgâha gittim ve ısıtıcıya su koydum. Mutfak dolabından iki tane bardak çıkardım. Kahve kavanozunu alıp bardaklara ikişer kaşık kahve koydum. Kalçamı tezgâha dayayıp suyun kaynamasını bekledim. Açık duran pencereden yansıyan görüntümle kalakaldım. Gülümsüyordum. Kıvrılmış dudaklarımı düzleştirip yavaşça normale dönerken kirpiklerimi kırpıştırdım. Bir anda gelen bu mutluluğun bir sebebi var mıydı?Kafamı sallayarak, “Ne?” dedim penceredeki yansımama. “Altı üstü teşekkür etmek için bir kahve götüreceğim.” Camdaki yansımam şimdi de gözlerini kısmış, sinsi bir gülümsemeyle yüzüme bakıyordu. Sanki kimi kandırıyorsun, diyordu. Kafayı yemiş olmalıydı. Ne yani, sadece bir kahveydi. Gözlerimi tıpkı yansımam gibi kısarak parmağımı sinsice yüzüme bakan yansımama salladım. “Aklından geçeni biliyorum, ama yanılıyorsun,” dedim. Isıtıcının suyun kaynadığını belirten sesiyle irkilerek kendime geldim. Kirpiklerimi birkaç kez kırpıştırıp karşımda olması gereken normal yansımaya baktım. Biri şu yaptığımı görse kesinlikle beni tımarhaneye atardı. Kafamı sallayıp bardaklara sıcak suyu doldurdum. Bardakları alıp mutfaktan çıktım. Portmantodan anahtarımı ve telefonumu alıp cebime attım ve evden çıktım.
Bir süre yürüdükten sonra çiti geçerek ağacın altında uzanan bay yabaninin yanına yaklaştım. Elimdeki bardakları kulpundan sıkıca tutuyordum. Bay yabani bir kolunu kafasının altına almış, bir bacağını da dizinden kırıp kaldırmıştı. Bu kez üzerine siyah bir tişört giymişti. Hava güzeldi ancak tişört giymek için de fazla serin kalıyordu. Üşümüyor muydu? Yavaşça boğazımı temizledim ve geldiğimi belli ettim. Ancak hiçbir tepki vermedi. Adımlarımı biraz daha yaklaştırdım. Bu kez tam tepesinde duruyordum. Kafasında yine her zamanki beresi vardı. Adam tişört giyiyordu ama beresini çıkarmıyordu. Hafif eğilip uyuyup uyumadığını anlamaya çalışırken bay yabani aniden gözlerini açtı. Dudaklarımdan ufak bir ses çıkarken İrkilerek geri çekildim. Bir yandan da elimdeki bardakları dökmemeye çalışıyordum ancak bir tanesi biraz ayakkabıma taşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
Ficção GeralHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...