“Hey, işte oradalar!”
Duyduğum sesle irkilirken ayaklarım sonunda verdiğim komuta uymuş ve bedenimi geri çekmişti. Bakışlarımı orman yoluna çevirdim. Alp ve Ege el ele bize doğru geliyordu. Şaşkınlıkla onlara bakarken yanımıza ulaşan arkadaşlarıma gülümsedim. Geleceklerinden haberim yoktu.
“Hoş geldiniz!” dedim heyecanla. Ege’ye sarıldım. “Haber vermediniz.”
“Eğer telefonlarıma cevap vermiş olsaydın haberin olurdu Elif!” dedi sitemle. Haklıydı, kaç saattir telefonumdan haberim bile yoktu.
“Biliyorum, merakta bıraktığım için üzgünüm.” Ege geri çekilip yüzüme bakarken kaşlarını çatmıştı. “En başından buraya gelmeme müsaade etmemeliydim, haksız çıkmadım yine. Beni merakta bırakmayacağına söz vermiştin Elif ama bak meraktan deliye döndüm ve bu dağ başını basmamamın tek sebebi-”
“Hayatım! Hayatım! Sen atış talimine geçmeden önce biraz soluklansak mı, ne dersin?” Alp, Ege’nin omuzlarından tutup kendine doğru çekerken Ege, ona yandan bir bakış atıp derin bir nefes verdi. Alp, kollarını açıp bana doğru gelirken sıkıca sarıldım. “Teşekkürler,” dedim sadece onun duyabileceği şekilde. Elini sırtıma hafifçe vururken, “Her zaman…” dedi.Alp geri çekilirken, “Selam dostum,” dedi ve biraz ilerimde duran bay yabaniye elini uzattı. Bay yabani kısa bir baş selamıyla elini sıktı.
“Bu arada siz hala tanışmadınız…” Alp’in her zamanki dostane gülümsemesi yüzünde yerini aldı. Ege’nin elinden tutup yanına çekerken, “Ege, bu…” dedi eliyle Aktan’ı gösterip bir an duraksayarak. Adını hala bilmiyordu tabi. Ancak tek kaşını kaldırıp bay yabaniye tuhaf bir bakış barındıran gözlerle ona bakması ilginçti. “Aktan,” dedi bay yabani Alp’e yardımcı olarak. Aralarında sadece benim fark ettiğim sessiz ancak tuhaf bir bakışma geçerken kaşlarımı çattım. “Elif’in komşusu…” diyerek devam etti Alp. “Aktan, bu da Ege, Elif’in en yakın arkadaşı ve benim de müstakbel eşim,” dedi.
Bay yabani ve en az onun kadar dostane duygulara sahip sevgili arkadaşım hafif bir kafa hareketiyle birbirini selamlarken gözlerimi devirdim. Alp’in gururla müstakbel eşim deyişi kafama yeni dank ederken hızla Ege’ye döndüm. “İnanmıyorum! Kabul ettin mi?” dedim heyecanla parmaklarımı dudaklarımın üzerine örtüp fısıldayarak. Aramasına daha erken cevap vermiş olsaydım bu haberi daha önce alacaktım. Ancak maalesef umduğum gibi olmamıştı. Bay yabani sohbetin onu sarmayacağını anlamış olacak ki yanımızdan uzaklaşıp verandaya ilerledi. Ancak bunu umursamadım. Çünkü şuan mutluluktan ağlayabilirdim.Ege, gülümseyerek bana dönerken sağ elini hafifçe havaya kaldırdı ve zarif bir yüzüğün takılı olduğu parmağını sallarken, “Sanırım öyle bir şey…” dedi. Yanakları hafifçe kızardı. Mutlulukla olduğum yerde zıplarken yeniden Ege’ye sarıldım.
“Umarım çok mutlu olursunuz. O kadar sevindim ki, şuan dünyanın en mutlu arkadaşı olabilirim!” dedim. Bakışlarımı Alp’e çevirdim. “Tebrikler!” dedim. Alp’in mutluluğu gözlerinden okunurken bana kısa bir gülümsemeyle karşılık verip yanımızdan uzaklaşan bay yabaninin yanına, verandaya doğru gitti. Heyecanla yeniden Ege’ye dönerken, “Hey, önce bir sakin ol. Kabul etmiş olsam da düğün için biraz daha vaktimiz var,” dedi.
“Önümüzdeki yaz çok da geç sayılmaz ama değil mi? Şimdiden ne giyeceğime bakmaya başlasam iyi olacak. Ay, daha sana gelinlik-“ derken Ege elini kaldırarak sözümü kesti.
“Elif! Düğün önümüzdeki yaz olmayacak,” dedi. Kaşlarım havaya kalkarken, “Ne yani, baharda mı? İlkbahar mı sonbahar mı? Aman ne fark eder ki, yeter ki düğün olsun!” dedim omzumu silkerek.
“Baharda da olmayacak Elif.”
Kaşlarım çatılırken, “Nasıl yani?” dedim. Ege sıkıntıyla bir of çekti.
“Elif, bilmediğin şeyler var,” dedi. “Evet, Alp’in teklifini kabul ettim. Aksi mümkün olamazdı zaten. Ama… Yine de onunla hemen evlenemem. Yani ben, bunun için hazır değilim,” dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİ
General FictionHER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm korkuları sanki onunla yüzleşmek istercesine karşısındaydı. İçindeki derin eksiklik bir yana o eksi...