'YARALAR VE İZLERİ'

32 4 0
                                    

Saniyeler içinde oldu her şey. Ne zaman sıkmaya başladığımı bile hatırlamadığım parmaklarımın arasından kayıp giden anahtar geceye güçlü bir ses bıraktı. Tıpkı kalbimin ortasında patlayan bombanın sesi gibi. Duyduğum her söz tıpkı zehirli bir sarmaşık gibi yapıştı zihnime. Duvarları şiddetle sarsılan göğsüm sadece birkaç saniye sonra ıssız bir sokak kadar sessizdi. Geride sadece soluk dumanlar kalmıştı. Boğucu ve tüm bedenimi yakıcı dumanlar.

O kadın annesi bile değil!

Annesi değil!

Ahşap kapı gürültüyle açıldı. Handan Hanım'ın şaşkın iç çekişini duydum önce. Aralık dudaklarımdan sızan tuzlu tat genzimi yaktı. Boşlukta asılı duran bakışlarımı yavaşça çevirdim. Onun gözlerini gözdüm. Endişe ve öfkeyi barındıran gözlerini... Sonrası yoktu. Sonrası sadece karanlıktı.

İnsan, inandığı her şeyi tek bir anda kaybedebilir miydi? Kaybediyordu. Tüm doğruları bir anda yanlış, tüm cevapları bir anda manasıza dönüşebiliyordu. Peki insan, tek bir anda tüm doğrularını yitirdiğinde neye dönüşüyordu? Yıllarca arayıp durduğu sebepler, düşünmeyi aklına bile getirmediği en acı sebep olarak karşısına dikildiğinde kalbini neye inandırması gerekirdi?

Hiç!

Koca bir hiç!

Gözlerim ışıktan değil karanlıktan sızlıyordu bu kez. Zihnimin içinde milyonlarca kez birbirine çarpıp duran kelimeler aynıydı. Kendime geleli birkaç dakika oluyordu. Ne zamandır uyuyordum, bunu bilmiyorum. Ancak kirpiklerimi aralamak istemiyordum.

O kadın annesi bile değil!

Evet, tam olarak böyle demişti, değil mi? Konuşsa saatlerce dinlemek isteyeceğim sesinden, dalıp gittiğim dudaklarından dökülen kelimeler bunlardı. Kulaklarım ilk kez onun sesini sevmemişti. Gözlerimi sıkıca yumdum. Sanki dahası mümkünmüş gibi... Sanki daha fazla karanlığa batabilirmişim gibi...

Alnıma soğuk parmakların değişini hissettim. Kapalı duran gözkapaklarım titredi. Saç diplerimi yavaşça okşayan parmaklarla titremesine engel olamadığım dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Uyumadığını biliyorum." En az sesi kadar yumuşak nefesi yüzüme çarptı. Biraz daha sıktım gözlerimi. Yüzüme vuran nefesinde kaybolmak istedim. Kaybolup sonsuza dek yok olmak...

"Elif..."

Adımı söyleyen sesi sanki ruhumdaki yaranın kabuğunu söküp almış gibi sızlattı. Gözlerim sihirli kelimeleri duymuşçasına titreyerek aralandı. Akmak için bunu yapmamı bekleyen yaşlardan birkaçı peş peşe süzüldü yanağımdan. İlk kez adımı dilinden duyduğum o anın kalbimin acıyla kavrulmadığı bir an olmasını dilerdim. Gözleri tıpkı sesi gibi yumuşacıktı. Karşımda ilk kez başka bir adam var gibi hissediyordum; en başından beri içinde bir yerlerde saklı olan o adam. İlk kez isteyerek gösteriyordu onu bana. Gözleri yüzümde dolandı. Alnımı okşayan parmakları ıslak yüzüme indi ve gözyaşımı sildi.

"Keşke..." dedim hırıltılı çıkan cılız sesimle. "Gözyaşlarımı sildiğinde kalbimdeki acıyı da silebilsen..." Yutkundu. Geri çektiği elini dizlerinin arasına indirdi. Saklamaya çalışsa da yumruk yaptığını biliyordum.

"İsterdim..." dedi. "İçindeki acıyı söküp almayı isterdim." Başımı belli belirsiz sallarken gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Dudaklarımdan ufak bir iç çekiş çıktı.

"Bana... Yalan olduğunu söylemeni istesem..." dedim çaresizce. Gözlerini kısa bir an kapatıp açtı, tıpkı benim gibi. Çenesi kasıldı. Dişlerini sıkıyordu. "Sadece... Sadece bir seferlik bana yalan söyleyemez misin?" Dizlerinin arasındaki elini kaldırdı ve parmaklarıyla alnını sıktı.

SIRÇA KÖŞKÜN DELİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin