II

54.1K 2.6K 169
                                    




Kurmuş olduğum alarmın sesiyle sıçrayarak kalktım. Dün gece sabaha kadar kabus görüp durmuştum. Gerinip kendime gelmeye çalıştım. Bir şeyler atıştırıp çıkmam gerekiyordu. Otobüsle hastaneye gideceğimi düşünürsek yolum 1 saat kadar sürecekti ve saat şimdiden 10'u geçmişti. Yiyebileceğim pekte bir şey yoktu ama yine de düşünmemeye çalıştım. Maaşım hala bitmemişti, dönüşte biraz bir şeyler almayı aklıma not ettim. 

Etrafı toparlayıp duş aldım. Taytımın üstüne rastgele bir tişört geçirip ayna karşısına geçtim. Birinin okşaması hayaliyle hep uzattığım kumral uzun saçlarım vardı. Gözlerim sarıyla yeşil karışımı fazlasıyla belli olan ela rengindeydi ama boş bakıyordum. Ne bir heyecan ne bir umut vardı gözlerimde. Oysa ne çok isterdim cıvıl cıvıl bir kız olmayı. Rahatça kimseden çekinmeden her istediğimi yapabilmeyi, gülmeyi. Bu hayat bana gülmeyi bile unutturmuştu. 

Olsun dedim kendime. Senin de imtihanın bu demek ki.

Bu düşünceleri yok sayıp son kez çantamın içini kontrol edip evden çıktım. Evin yakınında durak olması benim için çok büyük bir avantajdı. Saate baktığımda çoktan 11'i geçmişti. Geç kalmamayı dileyerek otobüse bindim. Yolculuk boyunda kulağımda çalan şarkıya odaklanmaya çalıştım. Gerginliğimi azaltmam lazımdı.

Bak bu prangalar bana küçük gelir bileği bağlayamaz

Kalbi kazan kara, daha kararmamış yüreği anlayamaz

Ben senin üvey oğlun gibi

Sana muhtacım İstanbul

Beni sokaklara atma

Ben beceremiyorum bu yaşama işini bu çamura bulanarak

Dalga geçiyorum hayatla pekala

Ama bedeli olacak

Ya beni as tavana ya urganımı at

Geçmem bu davadan

***

Terleyen ellerimi taytıma silip son kez hastaneye baktım. Fazlasıyla gergindim ama düşünmek istemedim. Hızlıca hastaneye girip resepsiyona geçtim.

"Ben Efsun Çelik. Dün hastaneniz tarafından aranmıştım." dedim. Karşımda fazlasıyla güzel olan sarışın bir kız vardı. Kocaman gülümseyip, bir saniye dediğini duydum ama zihnim algılayacak kadar açık değildi. Anksiyeteden nefret ediyorum. Bilgisayardan başını kaldırıp ayağı kalktı.

"Beni takip edin lütfen." Bir şey soracak halim yok gibiydi. Soru sorsam da cevap alacağımı sanmıyordum, bu yüzden hiçbir şey demeden onu takip ettim. Barış Yılmaz  yazan kapının önünde durduğumuzda bana döndü. 

"İçeride size gerekli açıklama yapılacaktır. İyi günler." dedikten sonra tekrardan bana kocaman gülümseyip gitti. Bir süre tepkisizce durdum ama artık merakımı gidermem gerekiyordu. Sakince kapıyı çalıp içeri adımladım. Bir adım attığım gibi durmak zorunda kaldım. İçeride kaç kişi olduğunu bilmesemde kalabalıklardı. Ama durmamın sebebi bu değildi. 

Göz göze geldiğim benden oldukça uzun ve kalıplı olan adamla olan benzerliğimdi. 

Oldukça donuk olan bakışları bana bakarken ufak bir şaşırma tepkisi göstermişti ama çok kısa sürmüştü. İfadesini gizlemekte çok usta olduğu belliydi. Zorda olsa gözümü ondan alıp odada gezdirdim. El ele yan yana oturmuş bir çift vardı. Kadının ağladığını fark etmiştim, ayakta da göz göze geldiğim o adam vardı; masada ise Barış Yılmaz olduğunu tahmin ettiğim bir doktor oturuyordu ama o kadar gergin ve şaşkındım ki kimsede gözlerimi tutmak istemedim. Doktor olan gergin havayı dağıtmak ister gibi öksürdü. "Efsun Çelik ?" diye bir soru yöneltti. "Benim." diyebildim sadece. 

EfsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin