"Annecim ye bunu da hadi!" diyen Elif hanıma sevimli bakmaya çalıştım. "Doydum. Gerçekten daha fazla yiyemem." Hastane yemekleri kesinlikle berbattı. Doymamıştım ama bunları yemektense aç kalmayı tercih ederdim. "Zorlama anne. Midesi bulanmasın şimdi." diyen abime minnetle baktım. Bana göz kırpıp gülmüştü. Kalbim yine hızlanmıştı. Abim diye demiyordum ama çok yakışıklıydı.
Hepsinin yüzüne baktığımda dağıldıklarını görmüştüm. Benim gözümde yıkılmaz olan abim bile. Abi demek garip ama çok doğru hissettiriyordu. Ona abi diye seslendiğimde gözleri parlıyordu.
Barış'ın gözleri kızarık ve şişti. Ağladığı birkaç metre öteden belli oluyordu. Çok korktuğunu anlamıştım. Ben de korkmuştum. O korkunç acıyı ömrüm boyunca unutacağımı sanmıyordum.
Hangi deli cesaretiyle bunu yaptım bilmiyordum ama onlara bir şey olma düşüncesi karşısında her şeyi yapabileceğimi çok net anlamıştım.
Yıldırım bey sanırım kendini suçluyordu. Saçımı öpüp, uyandığıma dair şükürler ettikten sonra kafasını doğru dürüst kaldırmamıştı. O adam suçluydu, hastaydı. Burada kimsenin bir suçu yoktu. Böyle olacağını kim bilebilirdi ki.
Kaan'a gözlerim bir kez değmişti. Çok bitik duruyordu. Tanımı kesinlikle buydu. Gözleri kıpkırmızı, gözaltları mosmordu. Pişmanlık dolu bakıyordu ama şu an onu düşünemezdim. Yaşadıklarımı hazmetmem uzun sürecekti.
Engin abi işten sonra uğramıştı. Duyduğuma göre ben uyurken de gelmişti ve ben ona sahip olduğum için yine şanslı olduğumu hissetmiştim. Tamamen iyileşene kadar işe gelmemem konusunda tembihlemişti. İstesem bile evdekilerin buna izin vereceğini zaten düşünmüyordum. Ağrımın arttığını hissetsem de kimseye bir şey demedim. Daha fazla üzülmelerini istemiyordum.
"Barış, git doktor hemşire bir şey bul. Ağrı kesici yapsınlar." diyen Savaş'a döndüğümde şaşkındım. Barış ise koşarak hemşire aramaya çıkmıştı. Nasıl anlamıştı? "Bakma bana öyle. Canın yandığında kaşlarını hafif çatıp hemen eski haline döndürüyorsun. Üstüne gözlerini de sürekli kırpıp duruyorsun."
Benim yaptıklarımı bilecek kadar beni izlemiş miydi gerçekten? İçimin her şeye rağmen yine sıcacık olduğunu hissettim. Bana değer verdiklerini görüyordum. Ruh hastası bir adam yüzünden yaşadıklarımız her iki tarafı da mahvetmişti. Bence artık yeterdi. Her an her şey olabilirdi ve ben pişmanlıkla yaşamak istemiyordum. Herkese daha ılımlı olacağıma karar vermiştim.
Barış içeri bir hemşireyle girdiğinde, hemşire hemen ağrı kesici yapmıştı. Barış ise bana küstüğünü hatırlamıştı sanırım. Polat'a abi deyip ona demediğim için trip atıyordu. Savaş'ta biraz bozuluyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.
Öğrendiğime göre haftaya Savaş ve Barış'ın doğum günüydü. Onlara doğum günlerinde abi diyecektim. Hediye işini de hala düşünüyordum. Bu halde nasıl yapacaktım bilmiyordum ama abimin yardımıyla halledebileceğimi düşündüm.
İlk defa bir şeyleri tek başına yapmak zorunda değilsin Efsun.
"Pişt yakışıklı, küs müyüz ?" diye seslendiğimde Barış hemen kafasını kaldırıp " Ben mi? Yakışıklı mı?" derken yine çocuk gibiydi. Tebessüm ettim. "Sen tabii ki. Niye uzak duruyorsun benden? Hastayım ben, üzme beni." dediğimde dudaklarımı bükmüştüm.
"Üzme lan kızımı!" diye azarlayan Yıldırım beye baktım. Diğerleri şaka yaptığımı anlamıştı ama o düşündüklerine nasıl odaklandıysa ciddiye almıştı. Yine de her koşulda beni düşünüp, koruduğunu bilmek içimi sıcacık yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsun
Literatura FemininaARA VERİLDİ. Ben Efsun.17 yıl sonra öğrendiğim gerçekle Efsun Yılmaz. Gerçek aile kitabıdır.