Güneş ışınlarının gözüme vurduğunu hissederek rahatsızca kıpırdandım. Alarm kurmayı unuttuğumu hatırlayıp gözlerimi açtım. Gözümü açtığım gibi gördüğüm manzara beni şoka sokmuştu. Gece olanlar zihnime düştüğünde gerildiğimi hissettim.
Yıldırım bey çalışma masasının sandalyesini çekmiş, saçlarımı okşayarak bana masal okumuştu. İçimin sıcacık olduğunu hissettim. Şu an ise sandalyede rahatsız bir biçimde uyuyordu. Boynu ağrımış olmalıydı, çok rahatsız bir pozisyonda uyuyordu.
Saate baktığımda Polat'ın dediği kahvaltı saatinin yaklaştığını gördüm. Çekine çekine eline dokundum. Aynı zamanda "Yıldırım bey." diye fısıldamıştım.
Hafif irkilerek uyandığını gördüm. Çok utanıyordum. Benim yüzümden bir sandalye tepesinde uyumuştu. Birkaç saniye nerede olduğunu algılamaya çalıştığını anladım. Sonra bana dönüp kocaman gülümsedi. "Günaydın bebeğim. İyi misin?"
Kabusu sormamıştı. Beni rahatsız etmemek için bana doğru düzgün temasta bile bulunmamıştı. Yine midemde kelebekler uçuşmaya başlamıştı işte. "Günaydın. Teşekkür ederim, iyiyim. Benim yüzümden böyle uyumuşsunuz. Özür dilerim. Boynunuz ağrıyor mu ?" Gülüşünün iyice büyüdüğünü gördüm.
"Neyin özürü bu ? Aksine ben teşekkür etmeliyim. Sen yanı başımda uyurken dünyanın en güzel uykusunu falan çekmiş olabilirim." Gözlerim dolmuştu işte. "Çok teşekkür ederim." diye fısıldadım.
Ayağa kalktı. Bana yaklaşıp saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Baban her zaman burada. Bunu sakın unutma." Tekrardan gülümseyip çekildi. "Annen birazdan evi inletecek. Savaş abini uyandırmak dünyanın en zor işi olabilir. Her gün anneni uğraştırıyor. Ben gidip yardımcı olayım, sen de hazırlanıp inersin." dedikten sonra odadan çıktı.
Sakin adımlarla banyoya girip işlerimi hallettim. Ne geceydi ama ! Yine de minnetle dolduğumu hissettim. Bu ailedeki herkes sırayla, usul usul kalbime giriyordu. Bu his bir yandan beni korkuturken, bir yandan heyecanlandırıyordu.
Bunları düşünmeyi bırakıp valizimden siyah bir tayt ve beyaz crop aldım. Havalar yavaş yavaş soğuyordu. Üstüme bir hırka giymenin iyi olacağını düşündüm. Hasta olmak istemezdim. Saçlarımı da taradıktan sonra odadan çıktım.
Merdivenlerden inerken birinin arkamdan geldiğini hissettim. Hafif bir şekilde döndüğümde Kaan ile karşılaştım. Gerilsem bile "Günaydın." diye fısıldadım. Bana ters bir bakış attı. "Benimle muhatap olma." deyip hızlı hızlı inmeye başladı.
İçimde bir şeylerin kırıldığını hissetsem de düşünmemeye çalıştım. Önce mutfağa girdim. Fatma teyze ile dün tanışmıştım. Anlattığına göre Polat küçücükken bu evde çalışmaya başlamıştı ve onlardan hiç ayrılmamıştı. Elif hanımla anne-kız gibilerdi ve çok sevimlilerdi. Ben de şimdiden ona ısınmıştım. Benim geldiğimi hissetmiş olmalı ki kapıya dönmüştü. "Günaydın Fatma teyze. Yardım edebileceğim bir şey var mı ?"
"Günaydın yavrum benim." dedikten sonra tezgahı gösterdi. "Şunlar içeri taşınacak sadece. Bir şey kalmadı" Bir şey demesine izin vermeden tezgaha yürüyüp birkaç tabağı aldım. "Ben götürürüm." Taşıma konusunda kafe sayesinde ustalaşmıştım. Yemek odasına girdiğimde gerçekten çoğu şeyin masada olduğunu gördüm. Ben onları masaya koyarken Barış hariç herkesin geldiğini gördüm.
"Günaydın annem. Ay sen masa kurmaya yardım mı ediyorsun ? Şu tatlılığa bak Yıldırım!" diyen Elif hanım yanıma gelip yanağımdan öpmüştü. Rahatsız olmamıştım. Aksine yine içimde bir şeylerin uçuştuğunu hissettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsun
ChickLitARA VERİLDİ. Ben Efsun.17 yıl sonra öğrendiğim gerçekle Efsun Yılmaz. Gerçek aile kitabıdır.