XXI

32.2K 1.9K 120
                                    




Polat ile uyuduğumuz anlara gittiğimde çoktan 2 haftanın geçtiğini fark etmiştim. O sabah bizi Barış'ın yakalamasının hayatın bana bir oyunu olduğunu düşünüyordum. Önce evi birbirine katmış, sonrasında da bize küsmüştü. 

Polat onu umursamadığı için ona olan tribini fazla uzatmasa da beni hayattan bezdirmişti. Yine de ona kıyamıyordum. Onunla uyumam şartıyla affedeceğini söylediğinde, o gece onunla uyumuştum. 

O anları hatırladığımda yüzümde bir gülümseme oluşmuştu bile. Yeni bir kitap serisi keşfetmişti ve bütün gece bana onu anlatmıştı. Ben de hiç sıkılmadan ona eşlik etmiş, sorular sormuştum. Barış'la vakit geçirdiğim zaman kendimi yaşıtım biriyle konuşuyormuşum gibi hissediyordum. Bu, hiç arkadaş edinmemiş bana ilaç gibi geliyordu.

Savaş bu haftada her boş zamanlarımızda bana ders anlatmıştı. Dersten sonra benim kahve yapmam ve bahçeye çıkıp üstümüzde battaniyelerle sohbet etmemiz alışkanlık haline gelmiş gibiydi. Onunla sohbet etmeyi seviyordum. 

Onu da şaşırtan bazı davaları, müvekkillerini konuşuyorduk ve heyecanıma yenik düşerek ona sürekli sorular soruyordum. İlk başta bu soruların onu sıktığını düşünsemde ona baktığımda bunun, onun da hoşuna gittiğini görebiliyordum.

Kaan'ı bu haftalarda iyice yok saymaya başlamıştım. O günden beri ona gözüm değmiyordu. Onun nefret dolu bakışları tabii ki hep üzerimdeydi. Anlayamıyordum. Empati kurmaya çalışıyor, iyi biri olduğunu düşünmek istiyordum.  Yine de sözleri kulağımdan asla gitmiyordu. Kalbimi paramparça etmişti ve ben o anları kolay kolay unutamayacak gibiydim.

Yıldırım bey ve Elif hanım ise her fırsatta benimle sohbet etmeye, vakit geçirmeye çalışıyorlardı. Her gün yemekten sonra oturma odasında gün kritiği yapıyor, keyifli vakit geçiriyorduk. Bu durum hoşuma gidiyordu. Ayrı olarak bana bir kart vermiş, benim için oraya bütün çocuklarına yaptığı gibi harçlık attığını söylemişti. Onu kırmayacağım için kabul etmiştim ama henüz oradan bir harcama yapmamıştım. Maaşımdan sadece kira parası gittiği için kenara para ayırabiliyordum. Yine de başım sıkışırsa o kartı kullanacağıma dair söz vermiştim.

Polat her gün beni işe bırakıyor çoğu zamanda işten alıyordu. Onunla da her gün sohbet ediyorduk. Sürekli bir derdim olup olmadığını soruyor, yardımcı olmaya çalışıyordu. Bunları beni sıkmadan, bunaltmadan yapıyordu. Bu kadar anlayışlı olduğu için ona çok minnet duyuyordum. Çekingenliğimin farkındaydı ve bana ona göre davranıyordu.

Herkes yattıktan sonra uyuyamamış, bahçeye gelmiştim. Buradan yıldızları izlemeye bayılıyordum. Bu evde geçirdiğim zamanları düşündüm. Onlara çoktan alışmıştım. Kaan hariç düşündüğümde tamamen mutlu olduğum anlar zihnime doluyordu. Gülümsemenin ne demek olduğunu bilmeyen ben kahkaha bile atıyordum. Dedikleri gibi zamanla birbirimizi tanıyor, daha da bağlanıyorduk. Hala hiçbirine hitap şeklimi değiştirmemiştim. Utanıyordum. Hazır hissettiğim ilk an bunu yapacaktım.

Arkadan duyduğum ayak sesleri beni düşüncelerden uzaklaştırmıştı. Dönüp baktığımda gelenin Kaan olduğunu görmüştüm. Şaşırsam da hemen gözümü ondan çekmiştim. "Ne kadar daha yüzsüzlüğüne devam edeceksin?" Benimle konuşmayacağını düşünmüştüm. Cümlesi bittiğinde ürperdiğimi hissettim. Yine ne saçmalayacaktı? Beni yeterince kırmamış mıydı?

"İstemiyorum seni çevremde, evimde. Bunu anlamayacak kadar salak mısın ?" dediğinde çoktan karşıma geçip gözlerini bana dikmişti. İçimde yine bir şeyler kırılıyordu. Kalkıp burayı terk etmek istedim. Kaan'ın bizi daha da dönülmez yollara sokmasını istemiyordum. Bu düşüncemi gerçekleştirecekken tekrardan konuşmaya başladı. "Hoş sen zaten istenmemeye, sokağa atılmaya alışkınsın değil mi ?"

Kalbimin daha da parçalandığını, her parçasının vücuduma battığını hissettim. Gerçekten bu imayı yapmış mıydı ? Buz tutmuş gibiydim. Zihnim dediği cümleyi tekrar tekrar döndürüyordu. 

Göğsümün üstündeki baskı artmıştı. Ne düşüneceğimi, ne diyeceğimi bilmiyordum. Lal olmuş gibiydim. Nefeslerimin sıklaştığını, midemin bulandığını hissettim. Bana yaklaşıp "Zavallı." dediğinde hemen kafamı kaldırıp ona baktım. 

Gözlerim çoktan dolmuştu ama bunun ona etki etmeyeceğini de biliyordum. Gözlerinde ifadenin kırılır gibi olduğunu görsem de bunu düşünecek kafam yoktu. 

"Sen." diye fısıldayabildim sadece. Titrek bir nefes verip devam ettim. "Sen korkunç bir insansın." 

Bu sefer onun dumura uğradığını fark etmiştim. Benden bir cevap beklemiyor olmalıydı. "Geldiğim ilk günden beri iğrenç bakışlarını, iğrenç cümlelerini yok saymaya çalıştım. Seni anlamaya çalıştım! Gerçekten içeride bir yerlerde iyi bir insan olduğunu, sadece çok kırılmış olduğunu düşünmüştüm." Gözlerimden yaşlar akarken kafamı iki yana salladım. "Yanılmışım." 

Bakışları biraz üzüntü barındırıyordu. Yine de öfke hala diri bir şekilde ordaydı. "Sen hiçbir şeye değmezsin. Kalbin kötü senin." Bana daha da yaklaştığında anlık gelen sinirle göğsünden ittim. "Yaklaşma bana, sakın!" Yerinde kalakaldığında, koşmaya başladım.

Hızla evden çıktım. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Saat oldukça geçti, hava soğuktu ama bunları umursamadım. Yaşadığım hayal kırıklığı ve üzüntü her şeyden üstün geliyordu. Gerçekten onun iyi biri olduğunu düşünmüştüm. Değildi

Nereden öğrenmişti bilmiyordum. Bunların cevabını bulacak kadar aklım yerinde değildi. Dediği cümleler aklımda dolanıp duruyordu. Nefesimin daha da sıkılaştığını hissettim. Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Bir yandan hala ağlıyordum. Ben bu lafları hak etmemiştim ki!

Bir park gördüğümde koşmayı bırakıp, yavaş adımlarla banka geçtim. Hala bir yandan ağlıyordum. Salıncak gördüğümde ağlamalarım artmıştı. Tek isteğinin babasının onu parka götürüp, sallaması olan küçük Efsun'u düşündüm. 

6-7 yaşlarındaydım. O adama resmen yalvarmıştım. O ise bana bir tokat atıp, onu rahat bırakmamı haykırmıştı. Zihnim karmakarışıktı. 17 yıl boyunca yaşadıklarım bir bir gözümün önünden geçiyor, Kaan'ın dedikleri aklımdan çıkmıyordu.

Telefonum yanımda değildi. Kaç saattir burada oturup ağladığımı, düşündüğümü bilmiyordum ama havanın hafiften aydınlanmaya başladığını gördüğümde işe gitme saatimin yaklaştığını anlamıştım. Ayağa kalkıp kendime gelmeye çalıştım. Ayaklarım ve ellerim soğuktan buz tutmuş, titriyorlardı. Yine de elimde geldiğince hızlı adımlar atarak geldiğim yolu geri dönüyordum. Üstümü değiştirip işe gidecek, iş çıkışı da evime dönecektim. Kaan'ı daha fazla görmek istemiyordum.

Bu sırada arkamdan birinin daha yürüdüğünü hissetmiştim. Hızlı ve büyük adımlar atıyor, bana yetişmek istiyor gibiydi. Arkama bile bakmadan daha hızlı adımlar atmaya çalıştım. Bir yandan titremelerim artmıştı ve korkmaya başlamıştım. Arkamdaki her kimse bana iyice yaklaştığını anlamıştım. 

Son gücümle koşmaya başladım ama o kadar bitkin haldeydim ki ayaklarım birbirine dolanıyor gibiydi. Belimden tutulup havaya kaldırıldığımda çığlık atacakken bir bez parçasıyla ağzım kapanmıştı. Bilincimin yavaş yavaş gittiğini hissettiğimde zihnimdeki canavarın sesini duyar gibi olmuştum.

"Beni özledin mi küçük şeytan?"


YARIN BOL KAOSLU BİR BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE :)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


YARIN BOL KAOSLU BİR BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE :)

EfsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin