I

82.5K 2.3K 222
                                    


"Efsun masa 4'e bakabilir misin abicim?" diyen sesi duyduğumda daldığım düşüncelerden çıkıp onaylamak için Engin abiye döndüm.

"Hemen bakıyorum abi."

 Benim yaşlarımda oturan 3 kızın olduğu masaya ilerlerken zihnimden bir sürü soru geçiyordu.

Acaba benimde normal bir ailem olsaydı böyle arkadaşlarım olur muydu ? Onlarla kafeye gidip kahkahalar atarak sohbet edebilir miydim ? Sevmenin, sevilmenin ne olduğunu bilir miydim ?

Kafamdaki düşünceleri yok sayıp siparişleri aldıktan sonra içeriye iletmiştim.Saate baktığımda mesaimin 10 dakikaya bittiğini gördüm.Bugün üstümde fazlasıyla yorgunluk vardı.Senin yorgun olmadığın gün mü var ki ? diyen iç sesimi yok saydım.Evet her gün fazlasıyla yorgun kalkıp yorgun yatıyordum ama mecburdum.17 yaşında kendini geçindirmek zorunda olan bir kız çocuğuydum.

Ailem yoktu. Annem olacak kadın bizi 5 yaşındayken terk edip gitmişti. O adam da bütün sinirini benden çıkarmaktan çekinmezdi. O kalbi pas tutmuş kötü bir adamdı. Merhamet ne demek bilmezdi.10 yıl boyunca yaptığı sayısız işkenceler sonucu bunu çok iyi anlamıştım. En sonunda beni sokağa atmıştı. Tek başıma her yerim kan içinde, korkarak, ağlayarak bir duvar kenarında sabahladığımda 15 yaşındaydım. Bu tamamen acımasızlıktı. Bu yaşımda böyle sorumluluklar altında olmamam gerekiyordu ama hayat bana hiçbir zaman gülmemişti zaten. Artık isyan etmiyordum. Sadece oradan oraya savruluyordum.

"Abicim bugün fazla solgun duruyorsun, iyi misin ?" diyen Engin abiye döndüm. O benim bu hayatta nadir minnet duyduğum şeylerden biriydi. Normalde her iş başvurusuna gittiğimde beni küçümseyerek ya da pis bakışlarıyla beni karşılayan adamlara rağmen bana kucak açmıştı. Hayat hikayemi ona doğru düzgün anlatmamıştım ama büyük ihtimalle polis olan abisi sayesinde o biraz bilgi sahibiydi. Ne olursa olsun bana her zaman sevgiyle, saygıyla ve merhametle yaklaşmıştı. Bu duygulara çok yabancı olan ben, ne denli karşılık verebiliyordum bilmiyorum ama onunla konuşurken gözlerimden geçen parıltıları fark ettiğini düşünüyorum.

"Yok abi uyuyamadım biraz gece ondandır. Yoksa iyiyim." deyip gülümseye çalıştım.

"Ne zaman kötüyüm dedin ki zaten abicim." dedikten sonra derin bir nefes vermişti. Benim adıma üzüldüğünü biliyordum. Tek başına, küçücük yıkık dökük bir evde yaşam mücadelesi veren 17 yaşında bir kız. Eminim kim duysa üzülürdü. Saatine bakıp bana döndü. "Hadi git evine dinlen, yarın seni daha enerjik görmek istiyorum." 

Önlüğümü çıkartıp kenarda duran askılığa asıp çantamı omzuma astım. "Peki abi. Yarın görüşürüz." 

Evim kafeye çok uzak değildi. Evim dediğim bir apartmanın bodrum katında 1+1 sayılacak dört duvardı. Yine de şükür ediyordum. Sokakta kalmaktan nefret ediyordum. İş yerinden yürüyerek 25 dakikada varabiliyordum en azından. Sabahçı olduğumda sorun yoktu ama geç çıktığım zamanlarda bu ıssız yolda yürümekten içen içe korkuyordum. Engin abi sürekli zorla beni bıraksa da kendimi kötü hissediyordum. Belki de ben bu yaşıma kadar her şeyi kendim hallettiğimden başkasının yardım elini kabul etmek zor geliyordu.

Kulaklığımı takıp zihnimi dinlendirecek birkaç müzik dinlemek istedim. Düşünmek beni çok yoruyordu. Hoş hayatımda beni yormayan hiçbir şey yoktu ki. Şükür et dedim kendi kendime. Sağlığım yerindeydi, kimseye muhtaç değildim, başımı sokabileceğim bir ev ve para kazandığım bir işim vardı. Çok yeni sayılmasa da külüstürde denmeyecek telefonum çalmaya başladığında ister istemez irkildim. 

Engin abi dışında beni kimse aramazdı ve onunla da yeni ayrılmıştık. Arayacağını sanmıyordum. Ekrana baktığımda bilinmeyen bir numaranın aradığını fark ettim. İçten içe tedirgin olsam da açtım. Benim konuşmama izin vermeden karşıdan bir kadın sesi yükseldi. "Merhaba, Efsun Çelik ile mi görüşüyorum."

"Buyurun benim." dedim zar zor çıkan sesimle. O adamın soyadını bile duymak tüylerimi diken diken ediyordu.

"Ben Yılmaz Hastanesinden arıyorum. Önemli bir konu hakkında sizinle konuşmamız gerekiyor. Yarın öğlen saatlerinde gelmeniz mümkün mü acaba?" İstemsiz kaşlarımın çatıldığını hissettim.

"Ne gibi önemli bir konu ?" diye sormaktan çekinmedim.

"Telefondan anlatılmayacak kadar mühim bir konu maalesef yüz yüze açıklasak çok daha iyi olacak." İçimdeki merak duygusu artsa da sesimi çıkarmadım. Peki dedikten sonra kadının cevabını beklemeden telefonu kapattım.

Ne olabileceğini düşünürken eve varıp, dolapta dünden kalan makarnadan biraz yemiştim bile. Aklımdan bir ton düşünce geçiyordu ama hastanenin benimle konuşacağı ne gibi bir sorunu olacağını idrak edemiyordum. Yok sayamaya çalıştım. Yine. Her yerim ağrıyordu ve uyumanın bana iyi geleceğini düşündüm. Yarın ne olduğunu öğrenecektim sonuçta. Uykuya dalmadan önce Engin abiye açıklayıcı bir mesaj atmayı unutmadım. Bilincim gitmeden önce içimden geçirdim.

"Lütfen artık huzurlu hissedebileyim."


Umarım severek okursunuz. Efsunu tanımanız açısından birkaç bölüm sakin ilerlemeyi düşünüyorum. Öpüldünüz :)

EfsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin