XXVIII

28.5K 1.9K 56
                                    




Büyük bir heyecanla hazırlanmış Barış'ı bekliyordum. Bugün dikişlerim alınacaktı, üstüne bugün ikizlerin doğum günüydü. İçim içime sığmıyordu. Savaş'ın işleri olduğu için beşten önce gelmeyecekti ama Barış'ı oyalama görevi bendeydi. Onunda benimle bir şeyler yapmak istediğini bildiğimden rahattım. 

Hediyelerini internet üzerinden halletmiştim, umarım beğenirlerdi. Aklıma dün annemle yaptığımız pasta gelince sırıttım. Annem harika bir kadındı. Pastayı yaparken çok keyifli vakit geçirmiş, içimdeki kız çocuğunun yaralarının biraz daha kapandığını hissetmiştim. Pastayı onlara ben götürmek istediğim için üstüne İyi ki doğdunuz abilerim yazmıştık. 

Sevinecekler mi kızacaklar mı bilmiyordum ama içimdeki heyecanlı kız çocuğunu susturamıyordum. İlk defa birilerinin doğum günü için çabalıyor, sürpriz hazırlıyordum. Üstelik bu kişiler abilerimdi.

"Kendi kendine de gülmeye başladığına göre sonunda delirttik seni de. Ailemize hoş geldin." diyerek yanıma gelen Barış'la sıçramıştım. "Ya yine korktum işte." diye kaşlarımı çatarak konuştum. Saçlarımı karıştırıp "Oy oy sen korktun mu!" dediğinde, eğlendiği sesinden belli oluyordu. 

Hemen ellerini itip saçlarımı düzelttim. Bunun beni sinir ettiğini fark ettiğinden beri sürekli saçlarımı karıştırıyordu. "Hadi gidelim artık." dedikten sonra kapıya yürümeye başladım. Barış'ta itiraz etmeden peşimden geldiğinde kısa bir süre sonra arabasına varmıştık.

Bir yandan bugünün nasıl geçeceğini düşünürken, bir yandan da hediyelerini beğenip beğenmeyeceklerini düşünüyordum. Barış; bir konuşmamızda bana sevdiği kitapların genelde ilk basımı bulmaya çalıştığını, bunun en büyük hobisi haline dönüştüğünü söylemişti. Ben de bundan yola çıkarak bana bahsettiği kitapları düşünmüş, kütüphanesini karıştırmıştım. Olmayan kitapları belirleyip seçmiştim. 

Bir sürü sahaf arayıp, resmen hepsine yalvarmıştım. Bir tanesinde sonunda bulduğumda tek başıma gidemeyeceğim kadar uzakta olduğunu fark etmiştim. Burada da Polat abim olaya dahil olmuş, benim için resmen şehrin diğer ucuna gitmişti. Hiç itiraz etmemiş, kızmamıştı. Onu çok seviyordum

Savaş; bahçede dertleştiğimiz gecelerin birinde geçmişte çekindikleri aile fotoğraflarına Selin'in hissetmiş gibi hep katılmadığını, fotoğraflarda hep altı kişi olduklarını söylemişti. Keşke o fotoğraflarda sen de olsaydın dediğinde kısa bir süre ağlasam da aklımda yer edinmişti. Sosyal medyada gördüğüm birkaç videoda fotoğrafları birleştirebilen yetenekli ressamları keşfetmiştim. 

Annemin yardımıyla Savaş'ın küçüklük fotoğrafını bulup, benim fotoğrafımı da ileterek ikimizi çizdirmiştim. Resim dün gelmişti ve ben ona bakarak saatlerce ağlamıştım. Her şeyin daha farklı olabileceği ihtimali beni her seferinde derinden sarsıyordu. Yine de kavuşmuştuk ve kötüyü düşünüp, çağırmak istemiyordum.

Düşüncelerimden Barış'ın sesiyle çıkmıştım. "Hemen işe başlamayı düşünüyor musun?" Ona dönüp konuşmaya başladım. "Başlamam lazım. Çok fazla bile durdum."

"Kafede çalışmak hem saat açısından hem de yorgunluk açısından sana göre değil, farkındasın değil mi ? Bana kalsa hiç çalışmana gerek yok ama senin kafanın dağılmasında biraz yardımcı olduğunu görüyorum. Bir abi olarak fikirlerine saygı duymak ve seni mutlu eden şeylerde destek olmak en büyük görevlerim." dediğinde derin bir nefes verdim. İçim yine sıcacık olmuştu. Barış, harika bir adamdı. Ona her gün daha çok hayran olduğum büyük bir gerçekti. 

"Biliyorum ama başka bir iş bulamam ki. Nerede çalışabilirim sanki." dedikten sonra biraz uzanıp yanağından öpmüştüm. "Teşekkür ederim. Her zaman fikirlerime saygı durduğun, desteğini hep hissettirdiğin için." Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Yılmaz erkeklerinin hepsi çok yakışıklıydı. "Peki sana bir teklifte bulunsam ?" dediğinde içim merakla dolmuş, yerimde dikleşmiştim. "Nasıl bir teklif ?"

EfsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin