Isabel LaRosa
eye's don't lie ♪🕯️
Kelimeler de silah olabilirdi bazen. Açtığı yaranın izi bulunmazdı sadece. Ağır yaralı bırakırdı vicdanınızı ve kalbinizi. Bundan çok daha ağır olanı,size silah doğrultan kişinin sizde bir yara açmış olabileceğini öyle basitçe fark etmemesiydi.
Bir kelime. Kalbime ve dilime bu kadar uzak kalmış bir kelime,yeniden dudaklarımda can bulduğunda ancak bu kadar yakabilirdi canımı.
Belki karşımda ki kadın,o kadın;annem-bu tepkiyi beklemiyordu ama güldüm. Histerik bir kahkaha dökülürken boğazımdan, gözyaşlarım artık kurumuş gibiydi. Ciddiye almıyordum yaşadıklarımı artık,çünkü eğer ciddiye alırsam sonum ruh sağlığında görülecekti.
Elimi kapı kolundan çektiğimde ve dikkatle karşımda ki kadının yüzüne baktığımda,yaşadığı bunca şeye rağmen genç olduğunu gördüm. Saçlarına ak düşmemişti. Yüzünde hiçbir kırışıklık yoktu. En önemlisi,ruhu zedelenmiş yorgun bir kadına benzemiyordu. Bizi bıraktığı halinde değildi. İyi görünüyordu benim aksime. Başka bir hayat mı kurmuştu kendine? Hakkıydı. Madem bizi bırakıp gitmişti,bize bırakmasına değmiş olacak bir yaşam sürsün isterdim çünkü abim bir hiç oluruna bırakmıştı beni tek başıma.
Ama artık yalnız değildim değil mi?
Sonuna kadar güvendiğim bir adam, sıcaklığını hissettiğim birkaç arkadaş ve ev kelimesini hissettiren bir yer vardı.
Yalan yoktu en azından.
Emir, gerçekleri gün yüzüne çıkarmak istiyordu. Bu gerçekler benim yüzüme soğuk su gibi çarpsa da,bunu ben istemiştim değil mi? Gerçeklerle karşı karşıya kalmayı ben istemiştim.
っ˘
"N-nasıl oldu? Abin nasıl—" sözünü kestim sertçe. Gözlerimi kapattım.
"Neden geldin?"
Sorum karşısında afalladı. Yıllar sonra karşıma çıktığında boynuna sarılmamı bekliyor olmalıydı. Bende öyle düşünüyordum onu karşımda görmeden önce. Öfkem ağır basmıştı.
"Ne demek neden geldim,Lizge? Oğlum... Benim oğlum ölmüş,ne demek niye geldin?" Çenesi ve sesi titredi.
Dudaklarımı birbirine bastırıp kaşlarımı kaldırdım. Başımı aşağı yukarı sallarken,"Ölmesi mi gerekiyordu benim abimin,senin gelmen için? Annelik bu mu? Şimdi mi sızladı vicdanın,yüreğin?" Diye sordum.
"Senin bilmediğin şeyler var kızım."
Gözlerim karşımdaki yabancının kucağında birleştirdiği ellerinden,gözlerine çıktı. "Benim bilmediğim çok şey var. Evet,var. Ama sende bilmediğim şeyleri anlatmak için karşımdasın,öyle değil mi?" Sanki annem değilmiş gibi konuşuyordum onunla. Sanki kokusuna hiç hasret kalmamışım,sanki yıllardır annem bana gurbet değilmiş gibi.
"Ben zaten," kızarmış gözleri kirpiklerini titretti. "Zaten sana anlatacağım her şeyi. Ama sen," sesi kısılmıştı. Acı çeken tarafını görebiliyordum. Fakat hissedemiyordum. "Sen hiç mi özlemedin beni?"
Anne... Anne. Neden diyemiyorum sana,"Seni ve babamı özlediğim kadar hiç kimseyi özlemedim," diye?
"Sen," dedim yutkunmadan hemen önce. "Sen öyle bir bıraktın ki bizi... Anne sen öyle bir gittin ki bizden,sana hasret kaldığım için,sana özlem duyduğum için asla affetmeyeceğim kendimi çünkü hiçbir çocuk,böyle düşüncesiz bir annenin çocuğu olmak istemez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMA
Teen Fictionİntikamı için bir şirkete sızmaya çalışan Lizge'yi aslında onu çok daha önceden bekleyen ve daha öncesi olan Emir Mirza karşılayacaktır. Yollarının kesişmesi ikisine de bir seçenek sunarken,bu seçenek çok daha öncesinden belirlenmiştir. Lizge ve Emi...