Selamun aleyküm arkadaşlar öncelikle hepiniz hoşgeldiniz :)
Belirtmek istediğim bir kaç şey var,
Bu satırları okuyup, kitabı bu yönden değerlendirirseniz sevinirim.
Ben avukat veya doktor olmadığım için malesef ki sahnelerden bazılarını tam olarak doğru yazamamış olabilirim. Çok sık olmamakla birlikte olan dava sahnelerin'de veya hastane sahnelerin'de eğer bir yanlış görüp beni özelden uyarırsanız dikkate alıp değiştiririm. Sonrasında kurgunun ilk bölümlerinde acemilik olabilir, kitap final olduğunda düzenleyeceğim. Bu konuda'da anlayışınızı bekliyorum. Kurgu hakkında fikirlerlerinizi yorumlar kısmında belirtirseniz çok sevinirim, şimdiden keyifli okumalar :)...
Oturduğu köprüden ayaklarını sarkıttı genç kız.
Metrelerce yükseklikte korkmadan oturuyordu.
Neden korkacaktı ki?
Sonuçta en fazla ne olabilirdi, zaten ölmeyecekmiydi?
O uçsuz bucaksız gökyüzünü izlerken bir yandan, düşünceleri Onu asla rahat bırakmıyordu, sonunda haykırdı semalara ;"Allah'ım hasta olduğumu bildiğin için mi beni yalnız yarattın?"
Asla isyan etmiyordu ama inkarda etmiyordu genç kız.
Bu kabullenişti, bu kabullenmenin en saf haliydi. Kimsesi olmadığı için, kimsesizlerin kimsesi olan Rab'bi ile konuştu.
Çünkü biliyordu, herkes gidebilirdi ama Rab'bi hep yanındaydı genç kızın
Allah'u Teala Ayeti kerime'de ;"RABBİN SENİ UNUTMUŞ DEĞİL"
Buyuruyordu. Başka bir ayette ise ;"KORKMAYIN! MUHAKKAK'Kİ BEN SİZİNLEYİM, İŞİTİYOR VE GÖRÜYORUM" Buyuruyordu.
Genç Kız içten içe hep tevekkül ediyordu Allah'a,
çünkü Allah bu yaşına kadar hep yanındaydı, bunu her daim hissetmişti."Allahım!" diye bağırdı genç kız.
Yüreğindeki ateşi atmak için bağırdı boşluğa, gören kendi kendine konuşuyor sanardı lakin o Rabbiyle konuşuyordu.
Rabbine inanıyor, derdini ona anlatıp devâyı ondan istiyordu..."Allah'ım, özür dilerim ama dayanamıyorum, biliyorum sen varsın ama ben bu fani dünyada çok yalnızım.
İçten içe ölüyorum ama bir kişi 'nasılsın'? demiyor, hasta oluyorum ateşim var mı diye bakan kimsem yok, elime cam batıyor kendim çıkarıyorum. Günlerce evde kalsam bir kişi çalmaz kapımı, Allah'ım isyan etmiyorum ama çok yalnızım...
Bir yandan'da utanıyordu genç kız,
kimsesi olmamasına rağmen bu yaşına kadar onu her zaman kollayan Rab'bine niyaz etmeye utanıyordu,
Sıkıntıyla nefes verdi, tek başına büyümüştü genç kız, çalışmış çabalamış avukat olmuştu.
Kendi haklarını savunmayı dizleri kanaya kanaya öğrenen genç kız, yemin etmişti mazlumların hakkını bağıra bağıra arayacağına...
Yaşadığı tüm zorluklara rağmen adı gibi dimdikti.İsmi Elif'idi.
Bu ismi ona kimin koyduğunu bile bilmiyordu.
Sıkıntıyla kalbinin üzerine koydu elini,"Allah'ım ya bana bir çıkış yolu göster, yada daha fazla acı çekmeden al yanına ne olur"
Tam o sırada arkasından gelen kalın ses ile olduğu yerde kaskatı kesildi."Dur bir dakika, sakın atlama!"
Kendi kendine gülümsedi genç kız,
arkasını dönerken usulca, bu gülümseme yüzünde yer edinmişti.
Karşısındaki siyah takım elbiseli adama baktı,"Atlamıyorum beyefendi, sadece konuşuyorum."
Adam etrafına bakındıktan sonra tereddütle konuştu,"kiminle konuşuyorsun?
Burada kimse yok."
Kızın gülümsemesi daha çok büyümüştü,"Allah ile konuşuyorum"
Genç adam şaşkınlıkla baktı kıza,
"gecenin bir yarısı köprünün üzerinde mi?""Zaman mekan fark eder mi?"
"Etmez tabii ki ama tehlikeli burası, özellikle de gece iken"
"anlıyorum beyefendi, uyarı için sağ olun."
Elif adamı göndermek için hızlıca kurmuştu cümlesini
Ama adamın gitmek gibi bir derdi yoktu.
Bir adım daha yaklaştığında ürpermişti istemsizce.
Adam korktuğunu anlayarak cebinden kartını çıkartıp kıza uzattı
Elif'in kaşları havalanmış, en azından birazda olsa içine su serpilmişti."Polissin demek."
Adam cüzdanını cebine sokarak yanına oturmuştu Elif'in, tanışmak için elini uzattı,
"Murat ben""Elif"
dedi genç kız, Murat'ın elini sıkmamak için başıyla selam verdi. Murat'da içten bir tebessümle karşılaşmıştı bu durumu. Sonrasında dakikalarca oturdular öyle
ne Elif konuştu, ne de Murat.."Olaylar çok mu vahim? "
Dedi Murat biraz sonra, merak ediyordu acaba bu genç kız ne yaşamış olabilirdi ki? Bu saatte korkusuzca oturuyordu köprünün üzerinde. Eğer yardım edebileceği bir şey ise mutlaka elinden geleni yapardı."Hangi olaylar?"
"Seni gecenin bu vaktinde buraya getiren olaylar"
Kafasını dalgınlıkla iki yana salladı Elif, nasıl anlatırdı ki insan kendi ölümünü? uzatmadı, lafı dolandırıp 'ama iyiyim'lere de getirmedi, olduğu gibi söyledi sadece."Aslında karışık çok bir şey yok, ölüyorum sadece..."
Ne kadar şaşırsa da belli etmedi Murat sanki her gün duyduğu bir şey gibiydi,
gerçi öyleydi de polis olduğundan dolayı alışkındı ölümlere, lakin vicdan sahibi kim olsa yeni tanıştığı birinin ölümü dokunurdu yüreğine.
Bilemedi Murat, ne denirdi bu cümleden sonra?"Sana ne dememi istersin?"
Elif anlamayarak yüzüne baktı Murat'ın,"anlamadım?"
"Ölen bir insana hangi dünyalık kelime iyi gelir bilmiyorum, seni yalandan teselli etmek istemedim."
Murat'ın Söyledikleri tuhaf gelse'de samimiyeti hoşuna gitmişti Elif'in,
"nasılsın? Diyebilirsin"
Elif'in şuan ihtiyacı olan tek şey içten bir Nasılsın? Sorusuydu. Günlerdir tek bir kişi sormamıştı bu soruyu, tabi işi gereğince konuştuğu insanlar sormuştur ama oda gerçek bir soru değil, bir geçiştirme cümlesiydi.
Hangimiz bize bu soru sorulduğunda gerçek cevabı, yüreğinizdeki cevabı veriyorduk ki?"Nasılsın?"
O an dediği şeyin saçmalığı çarptı yüzüne. Hayal kırıklığı otururken yüreğine Murat'ın da herkes gibi söylediğini fark etti bu kelimeyi,
herkes gibi sade, altı boş..."İyiyim" dedi önemsizce,
Murat Biraz daha bekleyip tekrarladı sorusunu, anlamıştı Elif'in samimi bir 'Nasılsın'a ne kadar ihtiyacı olduğunu. Kalbinin ne kadar darda olduğunu, oysa Elif kendisine sadece bir soru sorulmasını istemişti, ama Murat Elifin kalbindeki esrarlı yangını yüzüne bakmadan hissetmişti."Elif gerçekten nasılsın?"
Bakışlarının buluştuğu koskoca denizin sakinliği gibi işte o an Elifin'de dalgaları bir nebze de olsa duruldu, istemsizce akıttı incilerini yanaklarına. O şimdilik sadece süzülüp giden yanaklarındaki yaşlar zannediyordu ama süzülen sadece göz yaşları değildi. Yalnızlığı da süzülüp gitti o gece, o köprünün üzerinde. Her ne kadar Elif bunu şimdilik fark edemese de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜDDESSİR
Adventure"Daha dünün yorgunluğunu atamadan bugün oluyor, ve emin olun endişemiz yarın... Oysaki zamanı yaratanı, imtihanlar verip, nasipler göndereni hiç zikretmiyor kalbimiz.. Bizi yokdan var edeni, duâ'larımıza icabet edeni, imtihanlarla sınayıp, mükafatl...