40. Kıskanç Adam

525 53 12
                                    

Seellaamlar dostlarr☀️

Keyifle okumalar dilerimmm😻

🌼

Okulların açılması üzerinden bir buçuk hafta geçmişti. Günlerden Çarşamba'ydı, yani haftanın ortasındaydık. Eve gitmem için son bir dersim kalmıştı. Bugün Altay'ın, toplantı için şirkete uğraması gerektiğinden çıkışta beni almaya gelemeyecekti. Kendi arabamı da motorunda problem olduğu için kullanmıyordum, tamire vermiştim.

Sınıfın ses seviyesi yükseldiği için elimdeki tahta kalemini tahtaya vurdum. "Gençler, sessizlik lütfen." Son ders olduğu için, öğrencilerin gözlerindeki bezgin ifadeyi görebiliyordum. Bu yüzden dersin bitmesine on dakika kala onları serbest bırakmıştım. Çünkü, bende onlar gibi yorulmuştum.

Son bir haftadır kendimi aşırı derecede yorgun ve halsiz hissediyordum. Geçen haftanın ilk günü mide bulantım çok fazlaydı. O gün içimdekileri boşalttıktan sonra mide bulantısı çekmemeye başlamıştım. Bu da beni rahatlatmıştı, fakat Altay'a söz geçiremediğim için o illa da bana sıcak içecek hazırlamıştı. Onun sayesinde de daha iyi hissetmiştim.

Öğrenciler eşyalarını toplamış, zilin çalmasını bekliyorlardı. Açık söylemek gerekirse bende öyleydim. Zil çaldığında hepsi aynı anda koşarak kapıdan dışarı fırladıklarında, geride durup onların çıkmasını bekledim. Sınıfın kapısını kapayıp, elimdeki kitapları bırakmak için öğretmenler odasına girdim. Furkan hoca da hemen arkamda belirmişti. "Aaa Beliz hocam, merhaba." Hafifçe tebessüm ettim. "Merhaba." Kendi dolabıma doğru ilerlerken hâlâ peşimden geldiğini hissettiğim için arkamı döndüm. "Bir şey mi diyecektiniz hocam?"

Furkan hoca parmağıyla şakağını kaşıdı. "Aslında evet, konuşmam gereken önemli bir mesele vardı." Kitapları dolabıma yerleştirdikten sonra kollarımı önümde bağlayıp ona döndüm. "Nedir hocam?" Kendisi de kitaplarını dolabına koyduktan sonra bir elini masaya yasladı. "Okulun hemen karşısındaki yeni kafeye gidip konuşuruz diye düşünmüştüm. Tabi sizin içinde uygunsa."

Bakışlarımı kaçırıp düşünmeye başladım. Ne de olsa bugün Altay gelmeyecekti beni almaya, bu yüzden vaktim var sayılırdı. Ama kendimi de kötü hissediyordum biraz, bir an önce eve gidip uyumayı diliyordum. Bilememiştim, teklifini reddedersem ayıp olabilirdi. "Peki Furkan hocam, geçelim kafeye." Kabul etmiştim bir kere, artık geri dönüşü olmazdı.

Beraber okuldan çıkıp kafeye geçmiştik. Dışarıdaki uygun masalardan birine oturmuştuk. Garson geldiğinde siparişlerimizi verdikten sonra Furkan hoca arkasına yaslandı. Konuşmak istediği konuyu merak ediyordum açıkçası. "Furkan hocam, konuşacağınız önemli mesele neydi acaba?" Derin bir nefes alarak masaya doğru eğildi. "Önce siparişlerimiz gelsin, sonra konuşuruz hocam." Başımı sallayarak onu onayladıktan sonra dışarıyı seyrettim.

Nihayet siparişlerimizi gelmişti. Ben limonlu soda sipariş etmiştim, Furkan hoca da türk kahvesi söylemişti. Ben sodamdan yudumlarken Furkan hoca söze girdi. "Beliz, yani Beliz hocam. Ben, şu kurs meselesini konuşmak istiyordum. Ne yaptınız? Düşündünüz mü?" Bir de kurs meselesi vardı değil mi? Aslında çok isterdim. Fakat geçen sene epey yorulmuştum, bu sene aynı tempoyu kaldırabileceğimden emin değildim. "Hocam yanlış anlamayın ama ben bu sene kurs yapmak istemiyorum. Çünkü bir önceki sene fazlasıyla yorgun geçmişti." Furkan hoca usulca başını öne eğdi. "Sen öyle diyorsan."

HAVAALANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin