28 Haziran Pazar
00:37
eve biraz önce girdim. yaklaşık on dakika öncesine kadar epey efkarlıydım, ama şimdi geçti.00:38
bugün 15:37de playstation aldım. artık dışarı çıkamıyorum diye üzülmeme gerek kalmadı, oturur ps oynarım ben de. problem solved ✔️✔️✔️00:39
sonra bugün şehirdışına gittik. neresi olduğu önemli değil, akşam yemeği yedikten sonra geri döndük az önce. evet, ben de "ne yemekmiş be" dedim.00:40
gittiğimiz yerde "hiçbirinize gülümsemek zorunda değilim, aylardır görüşmüyor olsak da bana dokunmayı ve sarılmaya çalışmayı kesin" temalı bir konuşma yaptım ve boynumu öpmeye çalışan birinin yüzüne karşı çığlık atarcasına bağırdım. selamlaşacaksan yanak diye bir şey yaratılmış, neden saçma sapan şeylere kalkışıyorsun? az önce boynumun bana dokunduğu yerini sabunla ovaladım.00:42
iğrenç olan kısımdan sonra, eve döndüğümüz bir saatlik falan araba yolculuğu hoşuma gitti.
babamla konuştuk, istanbul hakkında. babam orada üniversiteye gitmiş ve birkaç yıl da yaşamış. sonra hayatında alabileceği en büyük teklifi reddederek buraya gelmiş. bunu yaptığı için babamdan nefret ettiğimi ve tam bir gerizekalı olduğunu yüzüne de söyledim. kabul etti. babam için muazzam bir şey bu, hatalı olduğunu kabul etmek.00:44
birkaç yıldır her yaz istanbula gideriz, bu sene beşinci olacak sanırım. bu sene için heyecanlıyım, çünkü benim için çabaladıklarını hissettiğim ve galiba beni seven iki insanı görmeyi planlıyorum. planlıyordum.babam dün gece, gitmeyeceğimizi söyledi. oraya gezmeye değil, para savurmaya gidiyormuşuz. halbuki yapacağımız şeylerin hesabını queen'e kilitlemeyi düşünüyordum baba, neden böyle yaptın?
böyle söyledi tabii, ama bugün istanbul hakkında konuştuk ve şehre gittikçe yaklaşırken, "oradan bahsederken gözlerin parlıyor," dedi. "inkar etmene gerek yok, bu kötü bir şey değil. bu özelliğin bizden birinde yok, kendi kendine olmuş belli ki. sevdiğin bir şeyden bahsederken gözlerin parlıyor."
tam olarak bu cümleleri kurdu. duraksadım. "baba," dedim, "karanlıktayız."
arabada hiçbir ışık yanık değildi, tek aydınlık farlarımız ve kenardaki yol tabelalarıydı.
"olay da o zaten," dedi. "gözlerinin parladığını buradan bile
görebiliyorum."
babamla yaşadığımız en daddy-girly muhabbet buydu herhalde. genel olarak babama inanmıyorum, ama bu söylediklerine inandım ve cevap olarak hafifçe gülümsedim, çünkü bunları bana daha önce güvendiğim bir arkadaşım söylemişti.
"o'ndan bahsederken gözlerin parlıyor," demişti. bence bu güzel bir özellik. insanları sevemiyorum, sevilmeyi de hak etmiyorum ama bir şeyle gurur duyduğumda ve çok sevdiğimde bunun gözlerimden okunması... bence güzel bir özellik.hoş, şu an bunu bana söyleyen kişiyle de arkadaş değiliz.
00:53
babamla konuşurken mutluydum, konuşmamız bittiğinde ve ben şarkı dinlemeye geri döndüğümde de mutluydum, ama
kalan 50 km
tabelasını gördükten sonra ruh halim tamamıyla değişti. kaşlarım çatıldı, gözlerim kısıldı ve yanaklarımı içerden ısırdım. bakışlarım donuklaştı. eve yaklaştıkça, benden önce annem oturduğu için torpido gözüne yakınlaştırılmış ve şimdi de arkamda kardeşim olduğu için geri ittiremediğimden bacaklarımın havada kaldığı sığamadığım koltukta, kıpırdanmayı kestim, elimi kapıdaki tutunulacak yere yerleştirdim ve dışarıyı izledim.hepinizden, bu şehirden, bu okuldan, evimden, kapıdaki güvenlik görevlisinden, ve senden. beni buraya getirdiğin için senden nefret ediyorum baba.
00:56
artık eğlenceli kısma geçebilir miyiz? bu arada ne dersem diyeyim, babamdan nefret etmiyorum. hep birilerinin yanında olduğumda onları güvende hissettirmeye çalışırım ve onlara sahip çıkarım. paralarını öderim, onlar için plan yaparım veyahut otobüste kartımı onlar için kullanırım, bir şeye muhtaç olmalarını engellerim. ama babamın yanında bunları yapmayı bırakıyorum, kendimi güvende hissediyorum. plan yapmak, düşünmek veya benim cebimden para çıkması, soruların sürekli bana sorulması durumu olmayacak. rahatlarım.ama sonra babam bana kızacak bir şey bulur, buna da sıçar. neyse, eğlenceli kısım diyorduk?
00:59
şimdi, ps aldım. akşam yemeğe gittik, kuramadım. e yarın pazar, evde babam olacak. kuramayacağım yani. o yüzden... babamın aldığımdan haberi yok bu arada. ondan oluyor bunlar.o yüzden şimdi kurmaya karar verdim. saçımı oynamayı bırakıp yataktan yavaşça kalkıyorum, koltuğumun altına ittiğim playstation kutusuna uzanıyorum.
01:26
DÜNYANIN EN SAÇMA İŞİ. AAAAAAAAAAAA01:27
konsolu kurdum. oyunu odamda unutmuşum. allah belamı versin.01:36
hala bağlayamadım televizyona.01:57
bağladım. interneti bekliyorum.02:03
interneti ayarladım, güncelleme işlemlerini hallettim, buradayım.
belim ağrıyor. biri gelip, napıyorsun sen gece gece dese verecek cevabım yok. belim ağrımaya devam ediyor.02:04
sonuç olarak, bugün 23:17'ye kadar surat astım fakat istediğimi elde ettim, şu an içeride duruyor. belki de yarın oynayamayacağım ama artık benim. ve de queen'de de varmış, beraber oynarız artık.02:05
mutluyum. sabahtan ne yaptığımı hatırlamıyorum. birkaç kişiye kızgındım, nedenlerini hatırlamıyorum. kimseye kızgın değilim. üzgün değilim. mutluyum.02:06
ekrandaki pırıltılara ve yazılara bakıyorum. istemsizce gülümsüyorum, dudaklarım büzülüyor. gamepadi yavaşça bırakıyorum, doğruluyorum. sistemi kapat, bölümünü bulmam çok uzun sürmüyor.02:07
gülümsemem yüzümden silinmeden ayağa kalkıyorum, konsolu kapatıyorum, gamepadi yerleştiriyorum ve çöpleri toparlamaya başlıyorum. etrafta kanıt kalmayınca konsolu geriye itiyorum, oyunumu da üstüne koyuyorum. istemsizce iç geçirdiğimi fark ediyorum.02:08
çöpleri ve kutuları kucağımda toplayıp odama geliyorum. telefonumun şarjı az, o yüzden kablo bağları ve poşetlerinden oluşan yığını süngerboblu çöp kutuma tıktıktan sonra elimdeki şarj aletini prize sessizce yerleştiriyorum. telefon elimde titriyor.02:10
joker'li duvarkağıdıma bakarak gözlerimi kırpıştırıyorum ve orta tuşa dokunduğum anda ekran kilidi açılıyor. yavaşça yatağa oturuyorum, uzanıyorum.02:11
büyü kayboluyor, mutluluğum beni terkediyor. odama girdiğim anda kasvetim ve ifadesiz suratımla beraber donuk bakışlarım geri dönüyor.ve bunun için sadece dört dakika yeterli oluyor. hayat bana dört dakika mutlu olmayı layık görüyor, dört dakika.
4.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eskiz
Non-Fictionbir kız vardı. üzgündü. asansördeydi. adımını yavaşça dışarı atıp başını kaldırdığında dışarıda yağmurun hafif hafif serpiştirdiğini gördü ve içinden bir küfür savurdu, çünkü üzerindeki tişört çok inceydi. kız ölmeliydi.