12 aralık cumartesi
HOW COULD YOU TELL ME THAT IM GREAT
WHEN THEY CHEW ME UP, SPIT ME OUT, PISSED ON ME?
WHY WOULD YOU TELL ME THAT IT'S FATE?
WHEN THEY LAUGHED AT ME, EVERY DAY, IN MY FACE?16:23
merdivenden çıkarken her zaman yaptığım gibi önümden çıkanların bacaklarına bakıyorum. kızın bacakları o kadar da ince değil, eteğini çok hafif yukarı çekse boyu daha uzun gözükebilir. tam yanındaki kıza bakacakken dikkatimi kızın ayakkabıları çekiyor; o kadar yabancılar ki. etrafımdaki insanların ayakkabıları, giysileri benimkilere ve bana o kadar yabancı ki. öyle bir ayakkabının üretileceği bile aklıma gelmezi, yani, çok garip... böyle ayakkabı mı olur? dedirtmiyor insana ama ben olsam alır mıydım acaba?snapchat eskiden ne kadar eğlenceli bir uygulamaydı. birbirimize garip ve komik snapler atıp, eğlendiğimiz ve güldüğümüz bir ortamdı. şimdiyse herkesin birbirine boş ekranları ateş emojisi için göndermesinden oluşuyor. ben, yok efendim, ben o zincire dahil olmayacağım. soru sorduğum snape cevap verilmeyip de ertesi gün odanın camından taşan güneşi görmek bu bünyeye göre değil.
16:32
"benim çizmelerim nerde?"
"bilmiyom."
"ben de bilmiyorum."ayağımdaki botlar ağır olarak biliniyorlar, ama aslında o kadar da ağır değiller. aman ne diyorum, harley davidsonlar işte. takoz gibiler ama yormuyorlar. sadece sabahtan giydiğinizde günün sonuna doğru ayaklarınızı hissedemiyorsunuz. aman. umrunuzdaydı sanki böyle olması.
tayt niyetine giydiğim kaskalın külotlu çorap ve yeri bilmeyen çizmelerimin yerini dolduran botlarımla yanlış aldığım limonatanın doğrusunu almaya gidiyoruz. elbette ki yanlış olanı götürüp değiştirmeyeceğiz doğrusuyla; annem daima biraz daha fazla para harcamayı hedefler.
biriyle kavga etmemeyi başararak marketten çıkabiliyorum ve fırında da yaşım küçük olduğundan önüme geçip kendini bir şey sanan hiçbir şirket yöneticisine baş kaldırmadan eve dönüş yoluna girebiliyorum.
şansıma rüzgar karşıdan esiyor, iki yanı kollarımın altından savrulan uzun siyah montum ve rüzgarın üzerime yapıştırıp karnımın düzlüğünü belli eden kazağımla görüyorum ilkokuldaki en iyi arkadaşımı. kibirli ve dik tavrımla yanından geçiyorum, ona bakmasam da bana attığı bakışı öylesine hissediyor ve iyi biliyorum ki. eve gittiği an annesine gidip "yolda şeyi gördüm, incecik olmuş, benden de uzun!" diyecek. ay götüm, ondan uzun olduğuma ve kabanının düzleştiremediği göbeğini gördüğüme o kadar memnunum ki. yıllarca benden daha zayıf olduğunu ve ergenlikten bence önce çıkıp benden önce bütün fazla kilolarını kaybedeceğini söylemişti hep. aman.
16:49
eve girip anneme aldığım malzemeleri masanın üzerine koyuyorum ve bana bir tepki vermeden işine devam ediyor. gözlerimi devirip mutfaktan çıkıyorum ve uzun koridorda yürürken gözlerimi devirmeye devam ediyorum. odama girdiğim anda montumu çıkarıp alezli yatağıma oturuyorum. yatağımın çarşafı yok; çünkü annem mavi saten çarşafımı çıkarmış ve üzerinde denizci armaları olan açık mavi çarşafı takmamı istiyor. takmayacağım, mümkünse o armayla hiçbir şey istemiyorum. aman.16:51
bir adım yana kayıp yeni döküldüğü belli olan parlak asfaltın üzerinde yürümeye başlıyorum. bacaklarımda lacivert kazağımla uyumlu diye giydiğim lacivert kalın çorap olmasına rağmen asfalt üzerindeki dördüncü adımdan itibaren etrafımı bir sıcaklık sarıyor; büyü gibi. bir sonraki adımımda asfalt hala yapış yapışsa botumun mahvolacak olması umrumda bile değil. sadece etrafımdaki büyü var. sıcaklık. gözlerimi kapatıp yürümeye devam ediyorum ve sıcaklık hiç azalmıyor. beni hiç bırakmıyor. sitenin güvenliğinin önüne geldiğim anda bir telefonun çalış sesiyle gözlerimi açıyorum ve hiçbir şey olmamış gibi surat asan halime geri dönüp adama selam vermeden evime yürüyorum.nelere sinirlenirim?
güvenlikçimize. ona güvenmiyorum; diğer kadın ve sevecen adam kargolarımı güvenlikte tutuyorlardı ancak bu paketlerimi üzerine fosforlu kalemle LÜTFEN BUNU AÇIN, KIZINIZIN AĞZINA SIÇIN yazarcasına yukarı gönderiyor. gerizekalı adam. bir de embesil gibi sigara içiyor.çok şeye sinir oluyorum aslında, ama... birinin yapıldığında laf ettiği şeyi gidip de kendi yapmasına sinir olurum. "ay eskize yazdığın o kim, bu kim, orda bahsettiğin olay ne, neden bana öyle dedin, benim hakkımda niye öyle yazdın?" gibi salak salak soruları sorup da bir kez olsun "neden, böyle böyle yazmışsın da iyi misin, bir şey mi oldu?" tarzı bir şey demeyen arkadaşlarıma sinir olurum. bana para vermeyi tamamen kesen aileme sinir olurum. kaybolan çizmeme sinir olurum.
ben sinirli bir insanım. olabilir, neden olmasın.
16:58
islamda eşcinsellik günah değildir, biliyor musunuz? çünkü ailenizin sizi yetiştirme tarzından ve allah'ın içinize yerleştirdiği duygulardan gelir. allah'ın ilk harfini küçük yazmak da günah değildir.
eşcinsel duygular beslemek günah değildir; sadece ilişkiye girdiğinizde evlenmeden önce girilen hetero ilişkilerde olduğu gibi zina yapmış olursunuz ve günah kasarsınız. deli gibi.
yani ben de bunları biliyorum ve biseksüel olduğumu kabul ediyorum. istediğime istediğim duyguları beslerim, zaten ilişki gibi saçma bir şeyi yapacak kapasitede değilim daha; öyle bir dileğim yok. yani neymiş, queen'le çıkmıyormuşuz. çıkmıyoruz. hiç bahsi geçmedi. neden geçsin? böyle sanmayın artık, demek yerine olanı söylüyorum ve; öyle düşünmeyin yani.eğer bu konuda merak edenler varsa -eşcinsellik konusu- detaylı şekilde, osmanlı'daki eşcinselliğe varana kadar anlatabilirim. teşekkürler.
biraz espri karıştırdım ama yazarken ciddiydim. ciddi şeyler yazmak hakkında... durun, paragraf atlayayım.
17:03
yazı yazmaya bayılıyorum. birisi için yazmıyorum, birinden öğrendiğim bir şey değil. yazı yazmaya bayılıyorum.şarkı söyleyemiyor olabilirim. bu benim suçum değil, boğazıma kronik faranjiti ben yerleştirmedim.
resim çizemiyor olabilirim. ama batman'i ve en az 8 farklı yarasayı özgün ve güzel denecek şekilde çizebilirim. ve yarasalarımla olmam gerekenden bile daha mutluyum.
dans edemiyor olabilirim. ama zaten daha önce dans etmedim ki, fiziğim de buna müsait değil zaten. eksikliğini çekmediğim bir aktivite.
tenis oynayabilmem bir işime yaramıyor olabilir. lisemde okul takımı kurulmasa bile hacettepe'yi kazanırsam orada da bir tenis takımı var. üniversiteye geçtiğimde aniden evrim geçirmeyeceğim ve üzerimde takım elbise belirmeyecek. ileride işime yaramayacağını kim bilebilir? evlendiğim kişinin kenardaki banktan kafasına az önce benim taktığım yamuk saç bandıyla; aile dostumuzla maç yapan beni izlemeyeceğini?
ama yazı yazabiliyorum ve bunu seviyorum. kimse bana "güzel yazıyorsun" dememiş olsa da ben böyle düşünüyorum, ne yapalım yani?
17:13
usobo'ya katılıyoruz arkadaşımla. felsefe alanında; raporumuz hazır. özetimiz kaldı, eğer ki ön elemeyi geçersek istanbul'a gideceğiz ve ikimizin ailesi de "istanbul'a gitmek için katıldıysan git gez de gel." dedi bile. umarım ön elemeyi geçeriz. lütfen. çok mutlu olurum. lütfen.aynı arkadaşımla 12 mart'ta izmir'e gitmiştik yine bir üniversitenin düzenlediği bir etkinliğe, ama o proje değildi. yani eğer ön elemeyi geçersek çok güzel geçeceğini şimdiden tahmin edebiliyorum.
ön elemeyi geçmek umuduyla
.b.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eskiz
Non-Fictionbir kız vardı. üzgündü. asansördeydi. adımını yavaşça dışarı atıp başını kaldırdığında dışarıda yağmurun hafif hafif serpiştirdiğini gördü ve içinden bir küfür savurdu, çünkü üzerindeki tişört çok inceydi. kız ölmeliydi.