11

157 13 2
                                    

29 Haziran Pazartesi
16:48
bahçedeyim. oturduğum plastik sandalyeden doğruluyorum ve beril'in yavaşlayan salıncağını tekrar itiyorum. neredeyse bana çarpacak, ama salıncağın yüzüme yaptığı rüzgar hoşuma gidiyor.


16:50
yağmur yağıyor. telefonun ekranına sürüyle damla düşmeye başlıyor. hevesim sikiliyor. telefonu cebime koymak için ekranı kilitliyorum.


16:57
ya da, diyorum. bir şey olmaz. berili salıncağından kaldırıyorum, kamelyaya doğru yürümeye başlıyoruz. köşeye oturup onu da önüme oturtuyorum, etrafa bakınarak krakerini yemeye koyuluyor.



16:59
gittikçe hızlanan yağmur beremin ensemin çıplak bıraktığı kısmını ıslatmaya başlıyor. saçım daha ensemi kapatacak kadar uzamadı. şu an uzunluğu, haziranda antalya'ya gidip ağustosta enselerinde bir örgüyle dönen apaçilerinkinden bile kısa.


17:00
yağmur damlaları canımı yakıyor. gözlerimi kapatıyorum, big eyes çalıyor. şu anda sigaram olsa ne kadar güzel olurdu, diye düşünüyorum. başımı geriye yaslarken dudaklarımı kısıp sahte bir nefes üflüyorum. farkına vardığımda hemen bunu yapmayı kesiyorum ve yutkunup doğruluyorum.

and your big eyes, with your big lies.

17:02
beril de ıslanmaya başladı. artık onu yukarıya çıkarmam gerek. başımdaki bereyi ve omuzlarıma çıkan tişörtümü düzeltip ayağa kalkıyorum.


23:24
yatağımda yüz üstü yatmaktan vazgeçip sırt üstü konuma geliyorum. karnım açık, bir anda üşüyorum. üzerimdekini refleks olarak çekiştiriyorum fakat karnımı kapatmayacağını biliyorum. iç geçiriyorum.


23:26
arkham origins'de biraz ilerledim. oyun %5ini mi ne yaptığımı söylüyor, bu kadar oynayıp sadece yüzde beş olduysa oyun epey uzun demektir. olsun, yine de gidip beyond alacağım.


23:27
gün boyu surat astım. aslında tam olarak gün boyu değil, akşam annemin bana iyi haberleri vardı, ama onları paylaşmaya hazır değilim. kesinleşmeden bir şeyleri söylememeyi öğrenmem gerek artık. öğreniyorum.


23:28
ağzıma bir jelibon daha atıyorum. başım daha ağrımaya başlamadı. bir rutin oluşturduğumu farkediyorum; yatağa yat, ışığı kapat, yazı yazmaya başla, başım ağrıyor, onlarca hap iç, geri yat. midemin ne halde olduğunu çok merak ediyorum, çünkü benim bu baş ağrılarım başladığından beri dört kutu hap eksildi dolaptan.



23:30
ayaklarımı birleştiriyorum ve yarı aralık perdemden dışarı bakıyorum. bir şeyler anlatmaya gelmiştim buraya, unutuyorum.


23:32
dizi yerine film izleme kararım da çok tutmadı. az önce dün izlemeye başladığım filmi bitirdim, iki saat on saniyeydi sadece halbuki.



23:34
yukarıdan twitter bildirimi geliyor, gelen dmyi cevaplıyorum. ayağımdaki çorap tekrar kayıyor. çorap 38 numara, benim ayaklarım 40. çorabı koparırcasına ayaklarımdan çıkarıp yere atıyorum.


23:35
tenisi bıraktım. antrenörlerimden biri beni bir tür ilah olarak görüyordu, attığım her topu izliyordu, sadece üç ayda profesyoneller kortuna geçmiştim. tek elimle backhand attığımda normalde kimseye bir defa bile iltifat etmeyen, iltifat etmeyi bırakın gülümsemeyen en sert antrenörüm bana "OOO FEDERER!" diye bağırmıştı kenardan. sanırım önümüzdeki bir yıl favori anım o olacak. orada arkadaşım yoktu, evet ama tenis oynamak muazzamdı. geçmiş zaman takısıyla konuşmaya başladım bile, tenisi bıraktım.

*federer: dünyanın en iyi tenis oyuncusu. ama bana göre tabii. normalde ikinci, djokovic kaşarı biraz ilerledi bu sene.
**tek elle backhand: teniste öğretilmeyen ve antremanlarda yasak olan, el backhand vurmaya alıştığında ve hareket iyileştiğinde oyuncunun topa yetişebilmek için kendi öğrenmesi beklenen vuruş. en azından benim kulübümde öyleydi.

23:37
dünyada bana mutluluk veren tek şey olan tenisi neden bıraktım? bıraktım işte. kendi isteğimle olmadığı kesin.


23:38
yukarıdaki tenisi bıraktım yazısı tekrar gözüme çarpınca boğazım düğümleniyor. gerçekten, gerçekten çok seviyordum oynamayı. ve de, hiç mütevazılık yapamayacağım, iyi oynuyordum. üç yıldır, dört yıldır oynayanlardan iyi.


23:40
sonuç olarak, tenisi bıraktım ve raketimi depoya koydum. mümkünse onu tekrar görmek istemiyorum, en azından tekrar başlama ihtimalim söz konusu olana kadar.


23:41
bunları buraya yazdığım için rahatım artık. kime teniste yapabildiğim bir şeyi söylesem, dinlemedi; dinledi, tepki vermeden konuyu değiştirdi; kendi de bilmem napmış da öylemiş de, kendine çevirip bir şey anlatmaya başladı; görüldü yaptı; ee daha daha yazan oldu. kimse oha, vay be, aferin, nasıl böyle, neden, çok mu oynuyosun, çalışıyo musun, elin mi yatkın? kimse soru sormadı, gurur duymadı, merak etmedi, devam da ettirmedi. halbuki konuyu kendimi övmek niyetiyle bile açmamıştım.

23:43
ne zaman tenis antremanlarımı düşünsem, aklıma o gelir. hani beni dinleyen olan. nick vermedim galiba, verdiysem de hatırlamıyorum.
eğer ona anlatsaydım dinleyeceğini düşünüyorum. dinleyeceğini ve bu konuda hakkında yorum yaptıktan sonra beni tebrik edeceğinden adım gibi eminim hatta. bunları düşündükçe, ona yazsam mı ki, diyorum. ama bu fikri daha düşünmeden istemsizce aklımdan atıyorum. onu özlemedim. onu sevmiyorum. ona ihtiyacım yok.


23:45
biraz daha jelibon yiyorum, karanlıkta poşetin çıkardığı hışırtı sesi umrumda değil.
tenisi bıraktım.


23:46
yatakta yatışımı değiştiriyorum ve ayağımı koltuğuma uzatıyorum. bir sonraki jelibonuma uzanırken duraksıyorum, orucum sanıyorum. gözlerimi deviriyorum, daha az önce yedim, ne orucu? ne zaman oruç, ne zaman oruç olmadığımı anlayamıyorum artık. bıktım biraz da, daha önce hiç böyle olmamıştı. dünyadaki din duygusu etkisini yitiriyor, yakında yok olacak. sonra da cehennemde yanacağız.


23:48
yazarken kollarımı aynı konumda tutmaktan uyuştuğu için kollarımı esnetiyorum. bu esnada düşünüyorum, kolumu indirdikten sonra parmağım ilk hangi tuşlara değecek, bu sefer ne yazacağım diye.


23:49
her zamanki gibi, içimde birikti birikti, şimdi de patladım. tüm üzüntüm 9 bölümde bitti, şimdiyse başka bir 9 bölüme hazırlanıyor içim. bunun farkındayım, içimde birikenleri yazdım ve tekrar bir şeyin beni buna itebilmesi için tekrar kotamın aşılması gerek.


23:51
buraya yazmaya bayılıyorum, ama tekrar üzülmek, yalnız kalmak, hırpalanmak ve acı çekmek istemiyorum. tekrar üzülene kadar buraya yazmayacağım, ya da özlemedikçe. sonrasındaysa belki eski halime dönüşürüm, burası da bir komedi günlüğü olur o zaman. bu cümleyi yazarken istemsizce gülümsüyorum, eski tasasız, umursamaz ve sürekli insanları güldüren halim aklıma geliyor.


23:53
kararım hala geçerli. tekrar üzülmeyi beklemem gerekecek.


00:00
TENİSİ BIRAKTIM, ANLATABİLİYOR MUYUM????

EskizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin