16 ocak cumartesi
"normallik sadece bir kisveden ibaret. her an yırtılabilecek bir tül perde normallik. siz ömür boyu kat kat titizlikle kendinize bir hayat inşa edersiniz, bir an tek bir fiske bile yeter tepetaklak etmeye. beni şaşırtan, insanların bu ihtimal yokmuşçasına yaşamaları, yaşayabilmeleri. hepimiz normalliği kaybedebilecek bir noktada yaşıyoruz, deliliğin sınırlarında dolaşıyoruz. kimimiz bir adım daha yakın, kimimiz daha uzak, ama hepimizin yolu düşebilir o topraklara..."
"başlangıçta herkes birbirinden uzak duruyordu. sonra alan darlığı yüzünden birbirlerine yaklaşarak sıkış tepiş bir hal aldılar. ardından kendilerini çöplüğün dibine gömercesine gömdüler kalabalığın içine. sanki birileri tarafından görülmekten korkuyorlardı. belki de kendi cesetlerini görmekten duydukları korkuydu onları bunu yapmaya iten..."
"sınıfta herkese şiir okutan, sıra özdemir'e gelince atlayıp yanındakine geçen edebiyat hocasına kızan özdemir, bir gün parmağını kaldırıp izin alır ve hışımla hocasına çıkışır, 'hocam, sınıfta heğkese şiiğ okutuyoğsunuz, bana niçin okutmuyoğsunuz?' diye. 'r' harfini söyleyemeyen özdemir'e hocasının verdiği cevap şudur: 'oğlum özdemiğ, sen şiiğ okumuyoğsun, sen şiiğin canına okuyoğsun!'
özdemir asaf da o günden sonra şiir okumak yerine yazmayı dener, iyi ki dener...""halid ziya'nın ilk kitap-roman macerası garipçedir. bunda en büyük rolü de okul harici bir okumayı hazmedemeyen babası oynamaktadır. halid ziya küçük yaşlardan itibaren durup dinlenmeden kitap okur. okuduğu kitaplar da doğal olarak her küçük edebiyat meraklısının oluşturacağı bir kütüphaneyi yansıtır. ilk gençlik yıllarında okuduğu macera-yı aşk, garibe-i aşk, esrar-ı aşk adlı kitaplarına bakan babası, 'ben bunların arasında mektebe aşk göremiyorum.' der ve götürüp hepsini yakar. ne gariptir ki halid ziya daha sonraları aşk-ı memnu'yu, yani 'yasak aşk'ı yazacaktır."
"bir zamanlar geceleri oturur; anılarımı, izlenimlerimi küçük defterlere yazardım. sonra nasıl oldu bilmem, ne o küçük defterler kaldı ne de bende o sayfalara bir şeyler karalama isteği..."
"ben ötekiyim. çünkü herkes herkesin ötekisi olduğuna göre sonuçta herkes bir ötekidir. yazarın ötekiyle ilişkisi 'kendine bile öteki' olmakla açıklanabilir. kendini bile gizli bir aynada seyredip durur yazar. kendi dışına çıkıp kendine bile 'öteki' olarak bakar. yazar, ötekini kendi yapar. yazmak aslında kendiliğinden bir empati eylemi değil midir? ötekileri anlatmak için onların ruhuna ve bedenine girmek?"
onu saniyelerce seyrettim. trenin yaklaştığını bildiren ses, gittikçe artarak kulaklarımızı doldururken rüzgar da onun saçlarını savurmaya devam etti.
çok güzeldi. gözlerimi dolduracak, kalbimi acıtacak, düşüncelerimi yakacak kadar güzel.
ama bunlar bile tereddüt etmemi sağlayamadı.
ona sadece bir adım yaklaşmam yetti. parmaklarımı havaya kaldırdım ve beni devirmeye çalışan rüzgara; trenin rüzgarına karşı durdum. gözümden bir damla yaş düşmeden önce parmaklarım omzundaydı.onu ittim. gözyaşım düşemedi, dondu. ve tren onun tüm kemiklerini kırdıktan sonra raylara paralel şekilde trenin altında yatarken kalbinin attığı yedi dakika boyunca tren bitmek bilmedi. tek hissettiğiyse üzüntüydü. beni kaybetmenin acısı.
son saniyesinde mutlu oldu. bir saniyeyi hak ettiğine karar verildi ve içi mutlulukla dolduruldu; beni artık bir daha özleyemeceği ve acılarının sona erdiği haberiyle.
19 HAZİRAN 2015-19 OCAK 2016
eskiz
![](https://img.wattpad.com/cover/42672727-288-k70707.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eskiz
Non-Fictionbir kız vardı. üzgündü. asansördeydi. adımını yavaşça dışarı atıp başını kaldırdığında dışarıda yağmurun hafif hafif serpiştirdiğini gördü ve içinden bir küfür savurdu, çünkü üzerindeki tişört çok inceydi. kız ölmeliydi.