3 Temmuz Cuma
00:21
geri dönmemin bu kadar kısa süreceğini bilsem, hiç gitmezdim.iç geçiriyorum ve gözlerimi tavandan tekrar telefona çeviriyorum. burnum kaşınıyor, elimin tersini yüzüme sürüyorum kaşımak için.
00:22
bugün sabahtan ne yaptığımı çok bilmiyorum, x-men izledim ama. birincisini bitirip ikincisini yirmi üçüncü dakika elli dokuzuncu saniyede bıraktım. sözde akşam da onu bitirecektim.00:24
sakızımı balon yapıyorum, ses çıkarmadan patlatıyorum. arka fonda en sevdiğim şarkı çalıyor, mutlu olabilmek için açtım çünkü. en sevdiğim şarkıyı söylemeyeceğim, çünkü sevdiklerimi paylaşmayı sevmiyorum. benim sevdiğim sevilmesin, benim bildiğim bilinmesin istiyorum. tabii şu "ya o benim tamam mı dokunan olursa öldürürüm benim o kişi sevemezsiniz" diye etrafa havlayan köpeklerden değilim, ben kısa yoldan, en baştan söylemiyorum sevdiğimi.00:25
paylaşmaktan nefret ediyorum. küçükken köye gittiğimizde ve o et yemeklerinden sonra ablamla benim için sadece bir sakız kaldığında o sakızı ablamdan önce alır çiğnerdim, o alırsa o da çiğneyemesin diye ellerini, yüzünü tekmeler yere düşürmesini sağlardım, çaktırmadan alıp merdivenin kenarlarına atardım. paylaşmadım. asla eşit bölüştürmedim.00:27
günlük hayatımda bir şeylere liderlik ettiğim zamanlarda haksızlık yapmamaya dikkat ettim. ama iş özel hayatıma geldiğinde, karşımdaki kendimden çok sevdiğim biri değilse en iyisini kendime aldım. paketin içindeki dondurmayı bile seçerdim ben.00:28
ama iş sevdiğim insanlara geldiğinde... tamamen değişiyorum, kendi kendime hayret ediyorum. benim olmasını istediğim bir şeyi ona verirken, son param olduğunu bildiğim halde çok param varmış gibi davranarak sadece ona dondurma alırken, her gün kendim bir şey yemeyip ona aynı şeyi ısmarlarken... sadece ellerimi izliyorum. aldığım şeyi bölüştürürken veyahut parayı ödemek için uzatırken. değişiyorum, hayret ediyorum.ama pişman olmuyorum.
00:29
sevdiğim insanlar için bir şeyler yapmaya bayılıyorum. onlara bir şeyler hazırlamayı, yanımda para ödetmemeyi, onları güldürmeyi çok seviyorum. ama onların benim için bir şey yapmadığını gördüğüm anda akciğerlerim iflas etmek istercesine birbirine yapışıyor, kalbim kan pompalamaktan vazgeçip şiirler yazmaya gidiyor, ellerim durduk yere yanmaya başlıyor.00:32
şu sıralar tüm en iyi arkadaşlarım bana görüldü, opened, mavi tik, neyse onu yapmaya karar vermiş durumdalar. büyük bir hevesle snap attım, opened oldu. ard arda gün içinde dört farklı saatte tekrarladım bunu, hala içi boş oklar duruyor ekranımda. ve en iyi üç arkadaşımın yanında bu oklar.sinemaya beraber gittiğimiz film hakkında bir şey öğrendim, daha doğrusu benim fikrimdi, birkaç satırlık bir şey yazdım, tamam dedi. tamam. yani, tamam denecek bir şey değildi, tamam bir şey de değildi, benim görüşümdü... neyse ne işte. benimle konuşmak istemediğini açıkça belirterek bunu yazdı.
00:35
benimle barışmak isteyen üç kişiyi reddettim. neden, derseniz; bir anda mutlu olmuştum, yalnız değildim, birileri arıyor, birileri bir şeyler soruyor ve hiç yalnız kalmıyordum.
nasıl yalnız olduğumu, yanıma biri geldiği anda unutuyorum. daha önceki gün evde saatlerce yatarken sonraki gün birisi dışarı çıkalım mı?, diye sorduğunda ooo tabii olur diyerek atladım hemen. tabii ekildim, siz ne sanıyordunuz, dışarı çıkıp mutlu olduğumu mu?00:37
en yakın arkadaşlarımdan biriyle en yakın arkadaşlarımdan birinin yakın olduğunu öğreniyorum. bunu fark ettiğimde ekrana bakakalıyorum, çünkü kimse bunu bana söyleme zahmetine girmiyor. bir şey diyemiyorum, sonra içimdekileri anlatabildiğim tek insana anlatmaya başlıyorum. "yapmayın," diyorum, "ne kadar yalnız olduğumu görmüyor musunuz? yapmayın."benim için bir yakarış bu, ona bu cümleleri yazarken gözlerim doluyor, onu da kaybedip kaçıracağımdan, benden bıkacağından korkuyorum ama yazmaya devam ediyorum. bu sırada dişlerimi sıkıyorum çünkü ağlamanın hiç sırası değil. arkamdan komplo kurulmuş gibi hissediyorum, birkaç saniye sonra ikisi de bana mavi tikleri çaktıkları sıradaki konuşmalarının ssi geliyor. bu ssin bana neden geldiğini anlamıyorum, sonra açıklama yaptığını fark ediyorum. o zamana kadar anlamamıştım, ama duruyorum. kızgınlığımı ve üzüntümü bir kenara bırakıp bir şeyler zırvalıyorum ve uygulamadan çıkıyorum.
beni anlayacağını ve "yanlış düşünüyorsun, öyle değil, yalnız değilsin" cümlelerini duymayı ve bir açıklama yapmasını, yanımda olmasını beklemiştim ama tek elde ettiğim ne dese boş olduğunu düşündüğünü ifade ettiği geçiştirme mesajları oluyor. tabii bir açıklaması vardır her şeyin, ama benim derdimin bu olmadığını anlamıyor. ben de buraya geliyorum.
arka fondaki sesi duyuyorum, "say something, i'm giving up on you."
belki de gerçekten öyleydi. sadece bir şeyler söylemesi, bir şeyler söylemesi için öyle.... boş veriyorum. şarkı değişiyor.
00:43
there'll be no rest for the wicked, there's no song for the quiet.yatıyorum. yatıyorum, yatıyorum. yukarıdan gelen bildirimi savururcasına kaydırıyorum, eski bir arkadaşımdan gelen snap. durduk yere yazdı, terslemedim ancak eski zamanları geri getirmeye çalışıyor ve onun yaptıklarından, benim ona dediklerimden sonra tekrar aynı şeylerin olacağını düşünmediğim için umut vermeden konuşuyorum.
belki de bana da yapılan budur. benimle bir bokun olmayacağını düşündükleri için kimse bana umut vermiyordur. şaşırtmaz beni, sadece tüm tabularımı yıkar.
00:48
şarkı iğrenç. neden hala playlistimde bilmiyorum, ama önceki ve sonraki şarkılarla bir ara başka bir playlistimde de vardı, o yüzden o üçünü ayırmıyorum. ama az önce bilmiyorum demiştim, şimdi öne bir neden sürdüm. yalancıyım, iğrencim, bu klavyeye dokunmayı veya bu notaları duymayı, bu yatakta yatmayı, bu oksijeni solumayı bile hak etmiyorum belki de.00:49
derin bir nefes alıp kirli karbondioksitimi ekrana üflüyorum. artık normal insanlar gibi olup kulaklıklarımı takıp ekrana bakarak bir mesaj beklemek, ya da yatıp ağlamak istiyorum.00:51
normalde olsa arkadaşlarımın hiçbiri mesajlarıma cevap vermeyince bana bir sürpriz hazırladıklarını ve çaktırmamaya çalıştıklarını falan düşünürdüm ama normalde değiliz, ve şu ana kadar bana bir kere bile sürpriz yapılmadı. bu hatayı en son doğum günümde yaptım, 28 gün bana bir sürpriz yapılmasını bekleyerek tüm buluşmalara ve saçma sapan yerlere gittim ama elime tek geçen koca bir hiç oldu. sanırım bunu söylemeyi asla bırakamayacağım. 32 gün sonra bir sürpriz yapıldı, ama bizim eve gelip pasta börek yemek için yapılmış bir şey gibiydi. doğum günümün üzerinden 32 gün geçmiş, ne kutlaması? herkes benim kalabalıkları ve gürültüyü sevdiğimi bilir, halbuki harikageçdoğumgünüpartim iki kişiden ibaretti. sonradan sadece bir arkadaşım muazzam bir şekilde telafi etti, onu affediyorum. ama herkes benim kalabalıkları sevdiğimi... her neyse.sürpriz seçeneğini siliyorum, sonra kırıp parçalayarak kafamdan atıyorum, kendi kendime verdiğim saçma ümitler için de kendimi suçluyorum.
00:56
tam saati yazdığım anda şarkı bitiyor. en sevdiğim hüzünlü şarkı başlıyor, bu sırada ellerim yanıyor. neden bilmiyorum, kendimi suçlu hissettiğimde ya da üzüldüğümde ellerim yanmaya başlıyor, bir ısı dalgası dirseğime kadar beni rahat bırakmıyor.00:58
şarkı beni daha üzüyor ve her ritminde dişlerimi istemsizce sıktığımı farkediyorum. yatakta yatışımı değiştiriyorum, üzülmeye gidiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eskiz
Non-Fictionbir kız vardı. üzgündü. asansördeydi. adımını yavaşça dışarı atıp başını kaldırdığında dışarıda yağmurun hafif hafif serpiştirdiğini gördü ve içinden bir küfür savurdu, çünkü üzerindeki tişört çok inceydi. kız ölmeliydi.