boşlukta ayak sesleri

132 8 0
                                    


9 ocak cumartesi

anne. baba. eğer bunu buraya kadar okuduysanız sıçmışım demektir. sizden gizli çevirdiğim dolaplar. "yediğim haltlar". ama bilmenizi isterim ki, sizi seviyorum. size ne desem de, bana neler neler deseniz de, sizi de seviyorum. paranız yüzünden değil. bana iyi davrandığınız zamanlarda değil. keşke her üzüldüğümde ya da sinirlendiğimde bana para yerine sevgi verseydiniz; bunlar hiç yazılmazdı. bunu keşfettiyseniz ve bu satırlar gözlerinizin önündeyse sizden önce ne kadar üzüldüğümü görmenizi isterim. sonrasında bana bağırıp çağırabilirsiniz. ya da... en iyisi siz bunu asla bulmayın.

ve sen. birbirimize hiç "seni seviyorum." demediğimizi biliyorum ama seni bir zaaf, bir aşk, bir bağ olarak seviyorum. sana sinirlenmek yerine sana anlatmayı tercih ediyorum. bu her ne kadar sana hiç sinirlenmediğim anlamına gelmese de; yollarımız ayrılırsa senden nefret etmeyeceğimi ve haksızsam haksızlığımı içimden de olsa kabul edeceğimi bil. bana bir şeyleri öğretiyorsun, öğrenmemi sağlıyorsun. paylaşmayı, özür dilemeyi, affetmeyi. duygusal yönden belki de beş yaşındayım ama her gün gelişme kaydediyorum. sayende. bu mantıklı, açık ve düşünceli ilişki için teşekkürler.

ve sen. bunu okurken üzülmeni dilerdim. bana nedenini sormak yerine benim hakkımda endişelenmeni. ya da bir kez olsun kalemim hakkında benimle konuşmanı. ya da sadece senin bende olan kadar benim sende büyük, kocaman bir yerim olmasını isterdim. hayatının pastasında en büyük dilimi kapabilmek.
yorgunsun, ve ağrılar, kırıkların var; biliyorum. sadece empati sırası o kadar uzadı ki sana sıra gelene kadar ufacık olan sabrım taştı. seviyorum. çok fazla söyledim. o kadar içimdesin ki biliyorsun. görüşürüz.

ve sen. yıllarca dünyamı döndürdüğün için teşekkürler. tüm şizofrence planlarımı anlatmayı seviyorum sana. belki de "benim kısmım neden uzun değil?" diye sinirlenecek ve kıskanacaksın. olsun. senin her şeyden haberin var. senin benim hayatımdaki yerin bu.

ve sen. içimde o kadar büyük bir yer kaplıyorsun ki seni belirten zamiri kullanırken bile derin bir nefes almam gerekiyor. ve sen; bunları belki de asla okumayacaksın, yazdığımı öğrenmeyeceksin bile ama bunlar beni yazmaktan alıkoyamaz. hiçbir zaman yapamadı.
aynıydık. o kadar aynıydık ki, insanları dener, bakar, karar verir, fırlatırdık. peki ya ikimizden birini karanlıktaki o derin boşluğa fırlatma cesaretini kim gösterecekti? elbette ki sen. hayatında ilk defa böyle bir sevgiyle nefesi kesilmiş benim aklıma böylesi gelmezdi. peki ya; geri dönecek kabiliyeti kendinde gördüğünde kim affedemeyecekti? ah, ben.
keşkelerimiz, kırgınlıklarımız, üzüntülerimiz; anılarımızın önüne geçemeyecek, biliyorsun değil mi?
kimse yokken sen vardın. her saniye benim hakkımda endişelendin. konuşmak istediğimde, seni izlemek istediğimde, dertleşmek, şarkı söylemek, belki de sadece nefeslerimizi dinlemek istediğimde beni hiçbir zaman reddetmedin. sen babaydın, ben senin şımarık kızındım belki de. bunların hepsi için teşekkürler. benim de senin için çabaladığımı unutma, inkar etme, yaptıklarımı, önerdiklerimi, planlarımı, yanında oluşlarımı, unutma. belki de tek tanıdığım insan sen olsaydın dünyayı yönetebilirdik. sen de bunu isterdin. ne istiyorum, diye sorup duruyorum ya, ne istediğimi arayıp duruyorum. cevap önümde aslında. istediğim sendin. senin bana verdiklerindi. yaşattıkların. hissettirdiklerin. dünya benim etrafımda dönüyormuş gibi hissederken aslında böyle olmadığının farkında olmak. burnumun dikine gidip saçımı kazıtmam, bana her yapma denileni yapmam, hiçbir inadım kimse seni sevmezken ve bana da aynısını yapmam söylenirken sana sıkıca tutunmak kadar güzel değildi.
sana her daim minnettar olacağım.
hiç kimseyi, hakikaten hiç kimseyi silemeyen kalbim seni de silemeyecek. tek farkla; senin üstüne bir kişi daha yazılamayacak. sana güzel bir veda etmeyi isterdim bayım, ancak bunun mümkünatı mantık çerçevemden silinmiş. sevmeyi, anlayışı, davranışı; affetmeyi hiçbir zaman öğrenemedik. öğrenemeden sahnemizin perdeleri kapandı.
üzgünüm, deniz buradan görünmüyor; ama balıkların hepsi hala hayatta.

ve sen. psikolojimin en bozuk, düşüncelerimin en çalkantılı, hislerimin en gizli olduğu döneme nasıl başardıysan denk geldin. en berbat halimi gördün, en kötü halime katlandın ve bunları yaparken bana aşık oldun. ya benim güzel, mutlu, esprili halime denk gelseydin? ya her dediğine muhalefet olup tüm eforumu seni terslemeye, moralini bozmaya, hayat enerjini tüketmeye harcamasaydım? işte bu olasılıklar beni öldüren, ama hayattır bizi bu noktaya getiren. seni de sevdim. belki bunu sadece ben bildim, sadece kendime belli ettim, sadece kendi kendime söyledim ama seni çok sevdim. queen'in de dediği gibi; güzel oldu ve bitti. kokun kaldı bana. keşke bitmeseydi, ama keşkeler kimi kurtarmış?

ve sen. seni de sevdim, bir zamanlar. belki de sana dediklerim yüzünden bunu asla okumayacak listesine adını yazdırdın, belki de bana inat okuyorsun. o zaman bir zamanlar seni sadece basit bir yanlış anlaşılma yüzünden nefessiz kalana dek ağlayacak kadar sevdiğimi de biliyorsundur. bizi sen yıktın. bana yalan söyledin. ve keşke gelip bunu düzeltebilsen. ama yapmayacaksın. ve de kalbim bunun için o kadar fazla kırıldı ki bir balon gibi esnedi, genişledi ve bunları yaparken adının mürekkebi en derinlere aktı, üzerindeki yerin karardı.

ve sen. konuyu sürekli kendine çekmesen iyisin aslında. sürekli kendinden bahsetmesen. benim hakkımda en ufak bir şeyi merak etsen; ya da en azından şu defterden en ufak bir haberin olsa.

ve sen. yanımda oldun, dinledin, gaza getirdin, çözümlerinle beni sakinleştirdin, bana katlandın. kelimenin tam anlamıyla, katlandın.
sana destek olduğum her andan, şarkı söyleyişlerini dinlediğim -bazılarını sonuna kadar dinlemediğimi kabul ediyorum, ama iki dakika ne- her saniyeden, sana bir şeyleri anlattığım her satırdan keyif aldım. çalkantılı arkadaşlığımızdan, sırlarımızdan, korkmadan her bir şeyleri anlatışlarımızı her zaman sevdim. senden özür dileyemem; çünkü sana çok kızdım. paranoyaklığımdan haberdarsın. ama daha önce de dediğim gibi; ikimiz de kin tutan kaşarlar olmadığımızdan gerisinin nasıl olduğunu biliyorsun.

ve sen. bir zamanlar okuldaki tek arkadaşım olduğun için teşekkürler. beni anlamaya çalıştığın için. bazen bana garip gelecek derecede fazla olan toleransların için. burayı okuduktan sonra benim için endişelendiğini öğrendim. keşke bunu senin ağzından öğrenseydim; ama benim hakkımda en ufak düşünülmesi bile beni o kadar mutlu etti ki umrumda değil. teşekkür ederim. teşekkür ederim. ve de son olarak; kendini itham ettiğin kadar kötü biri değilsin; sadece bir kıvılcım çakması ve senin kendin hakkında aydınlanman, ve de bu ışığı sevmen gerekiyor.

ve sen, adamım. senin hakkında ne düşüneceğimi bile bilmiyorum. bir saniye sana bayılıyorum, bir saniye sana sinirleniyorum. bayıldığım anların en uzun sütuna sahip olması beni mutlu eden şeylerden. keşke senin hakkında daha fazlasını bilebilsem ama hayat zorlamalarla dolu bir kuyu olsaydı, kelimeler nasıl çıkardı?

bitti. bitti, bitti, bitti. hayattan bıkmayın. hayatınız dar bir çembere dönüşmüşse ve sizi nefes almanıza dahi izin vermeyecek kadar sıkıyorsa, bunu düzeltebilecek tek kişi sizsiniz. ve bu kitap hakkında benden hatırlamınızı istediğim söz, ileride birilerine söylemenizi istediğim söz; unutmayın, dostlarım. sizin için durmayacak olan bir trenden nasıl inebilirsiniz ki?



*coughs, it takes a bit longer because of a disease that she has*

guys, here we are. all of us. from the beginning. but we finally came here, the felina.

i would like to thank y'all. im not thanking for loving me. im not thanking for caring about me, caring about what i wrote. im not thanking for standing by me, supporting or encouraging me. because you didn't.

i would like to thank you for any minute that you felt emotional while reading any sentence that i wrote. i would like to fucking thank you about every fucking minute that you spent on this book, this sentences, my sentences; my life. thank you.

today; we built an empire. a fucking empire that noone can enter expect the lonely, sad, smart, thoughtful; EQUAL ones. its my fucking empire and for the first and only time, im the king. you, yes, you; who is reading what i write right now,  you made me feel this way.
thank you for all of this. thanks for this adventure. thank. you.

and for the last words; i just want to say...

i'm a goner, somebody catch my breath

EskizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin