23 Haziran Salı
23:52
ta ta ta ta! ben geldim.23:53
gelmemle beraber ilhamım gitti, durun azıcık düşüneyim.23:55
evet, üzüldüm. başlayabilirim.
yatağımda yatıyorum. telefonum şarja takılı, şarj aletim tekrar bozulmasın diye telefonu havada tutuyorum, bu da kollarımı ağrıtıyor.23:57
ayağımı yatağımla duvarımın arasına sıkıştırdım, garip bir şekilde diğer kemiklerimden dışarıda olanını hareket ettirip çıkan sesi dinliyorum. biraz... iğrenç.bugün ne kadar yalnız olduğumu, dondurma almaya gitmek için dışarı çıkarken kıytırık bir şort ve çamaşır sepetine atılması gereken bir tişört yerine pantolon ve en sevdiğim tişörtlerden birini giyip, cap taktığımda anladım. bunda ne var, der dışardan bir insan ama mesele şu ki artık dışarı o kadar çıkmıyorum ki dondurma almaya dahi gidecek olsam harika giyinmek istedim.
23:59
ayağımı kenardan çektim, canım acıdı çünkü. muhtemelen beş on dakika sonra acısı artacak ve ağrı kesici krem süreceğim. ıyh. krem sürmekten nefret ederim, hayatımda hiç dokunmadım el yüz vb. kremlerine. ağrı kesici krem dediğim şey jel. ve şeffaf. ve de güzel kokuyor. ve de yapış yapış değil. ve de... ağrıyı kesiyor işte.00:01
yeni bir gün başladı az önce. bence çok saçma. yani insanlar bu saatte uyuyor, ya da farklı şeyler yapıyorlar ama sonuçta yeni bir günün başlaması hiçbirinin umrunda değil. ama sorsanız on kişiden sekizi işine gelince "bu artık yeni bir gün, yeni bir hayat" sözünün arkasına sığınır. bakın böyle deyince kafamda its a new day, its a new dawn şarkısı çalmaya başladı. çok severim kendisini.00:03
anyways, konu artık bana gelebilir mi? bu soruyu şimdi de sordum, hayatımda bulunduğum ortamların yüzde sekseninde konuşulurken de kendime soruyorum. konu artık bana gelebilir mi?
üzüldüm... şey vardı ya hani, her wifi her zaman çekmez diyen arkadaş, bana geçen gün "bir daha hiç görüşmesek mi?" dedi.00:05
ben de biliyordum bir gün benden nefret edeceğini, sıkılacağını, yorulacağını, çok konuştuğumu, ilgisini çekmeyen şeyleri ona anlattığımı, bazen gereksiz yere ciddileştiğimi, canım istediğinde onu suçlayıp yeri geldiğindeyse kendimi suçlayarak üzüldüğümü... saçmaladığımı.ama böyle denmemeliydi, yani, ahlak kurallarına, "tanışma süreniz bir yıl olduysa veya bir yıl olmak üzereyse karşınızdaki şahsa 'biz bir daha hiç görüşmesek mi?' sorusu sorulup cevap beklenmeden kendi kararınız uygulanmamalıdır." maddesi falan eklenmeli. insanlar, onları seven insanları hayatından aniden çıkaramamalı.
00:08
ablam çağırıyor.00:09
gecenin köründe herkes uyurken ne dedi bilmiyorum ama, "aynen kezo" dedim. aynen kezo.00:11
bir şey yiyelim mi, demiş.00:12
mutfaktayım. en nefret ettiğim sandalyede oturuyorum, ön tarafta soldaki. sığamıyorum buraya, daraltıyor içimi bu sandalye. bir sandalyede böyle yeteneklerin olması gerçekten şaşırtıcı.sıcak. bunalıyorum mutfakta, yanımda ablam oturuyor. korkuyorum. her an her şey olabilir.
00:15
mutfağa gelince zaman aniden çok hızlı geçmeye başladı, bu gerçekten korkunç. her neyse, konu artık bana gelebilir mi?00:15 hala. paragraf atlamak istedim.
saçımı düzeltiyorum. bir yere gideceğimde yanları thy uçağı gibi dikilen, yaz tatilinde ensesini uzatıp ören kekolarınki uzama sürecindeki gibi bi sağa bi sola giden ensem, bugün dışarı çıkmayacağım ve ihtiyacım olmadığı için çok güzeldi. dümdüzdür saçımın türü, ama bugün arkası dümdüz oldu, dönerimin olduğu tepe kısmı kalkmadı, ayrımı birbirine karışmadı, önü nedensizce dalgalı oldu ve renkleri ortaya çıktı. renkleri derken... saçım biraz alacalı, kendinden. arada sarılar falan var, açıklaşıyor üstü falan.
00:20
daraldım. ama üzülmemeye karar verdim.
kendi kendime sırıtıyorum, çünkü şey, onun nicki de ei olsun hadi.
eğer ei olsaydı, bu kararımdan sonra benimle gurur duyardı herhalde. en son bir tweetine cevap olarak "resmen mutlu oldum," dediğimde "sen mutlu olamazsın, olmazsın ki" demişti. beni en yaralayan şeyler listesinde hala bir numaradadır bu. ama yine de gurur duydum.
üzülmeyeceğim, çünkü ben bir şey yapmadım. gerektiği zamanlarda çabaladım ve... çabaladım yani. bu sefer benim paydama bir şey kalmadı. kalmasını dilerdim ama... her dilek her zaman gerçekleşseydi gökte yıldız kalmazdı.00:24
müthiş derecede boş bir bölüm oldu. ama yazmak istemiştim, o yüzden yazdım. ısıtıcıdan doldurduğum suyun içine sekizinci buzumu atarken saat tam 00:25'te yazdığım yazıya son veriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eskiz
Non-Fictionbir kız vardı. üzgündü. asansördeydi. adımını yavaşça dışarı atıp başını kaldırdığında dışarıda yağmurun hafif hafif serpiştirdiğini gördü ve içinden bir küfür savurdu, çünkü üzerindeki tişört çok inceydi. kız ölmeliydi.