16 Ağustos Pazar
19:17
merhabalar efendim. hepinizi hürmetle selamlarım, başlayalım öyleyse.19:18
küçükken günlüklerimden daima özür dilermişim. "sevgili günlük, bugün bana oyuncak aldık." 5 ay sonra. "sevgili günlük, sana beş aydır yazmadığım için özür dilerim. bundan sonra sana her gün yazacağıma söz veririm." 8 ay sonra. "sevgili günlük,-" ve sürekli özür diliyorum, günü gününe yazacağıma dair ard arda sözler veriyorum ve bazen kendimi affettirmek için kaybolan zamanı sayfalarca yazıyorum. üç yıl boyunca özür diliyorum.
sonra günlük yazmayı bırakıyorum.19:23
penceremin önünde oturmuş, kitap okuyorum. babamın kitabı. ilk sayfasında onun 1994'teki yazısıyla ismi ve 28.02.94 yazıyor. 1994'te yaşıyordu. bunu satın aldı. okudu. şimdi bende. 2015. bende. dokunabiliyorum.19:24
peyami safa ve nazım hikmet kavgası
sabah otururken telefonumu bir kenara bıraktım ve kitap okumaya karar verdim. diriliş'i aldım, hala bitiremediğim queen'e ait kitap. sanırım bunu okuyunca o sana ait diyecek, ama ben bunu kazanmak için bir şey yapmadım. bu sana ait.
kitap okuyordum, aniden babam geldi ve kitabı elimden aldı. "king ming, neden hala bunları okuyorsun? siz sürekli onların dilini, onların hayatını mı okuyacaksınız? -kitabın arkasından birkaç cümle okuyor, tekrar bana dönüyor- yaşayan biri bir rahip vırırırıırırı ne bu şimdi?" temalı konuşmasını yapıyor ve tepki vermiyorum. genel olarak hiçbir şeye tepki vermiyorum.
bana kitabını uzatıyor, yavaşça kapağını açıyorum. sesi aniden yükseliyor. "kitabın adına bakmadan neden kapağını açtın!" bilmiyorum, baba. kitabın senin olduğunu bildiğim ve sen de adını yazıyor muydun diye kontrol etmek için olabilir mi? kuracağım bu cümlenin bir sohbete yol açacağını bilerek susuyorum, ismini ve tarihi gördükten sonra inatla ikinci sayfadan okuyorum kitabın adını.peyami safa ve nazım hikmet kavgası
19:30
artık rengarenk filmlerden, bir kızla oğlanın aşk hikayelerinden, değişik ütopyalardaki aynı hikayelerden sıkıldım. ocak 2015te yaptığım plana göre benim de bir fikrim vardı, her zamanki gibi dünya yok olurken ben de devrim yapan önemli karakteri değil, onlar bu aksiyonu gerçekleştirirken arkaplanda savrulan 15 yaşında bir kızı yazacaktım. ve de 47 yaşında bir adamı. nedense bir kız bir erkek olmak üzere kurulan kahramanlar aşklarını yaşarken, acaba bu insanlar ne yapıyordu? okuldan eve dolmuşla dönerken defalarca başını, devamını, sonunu yazmışlığım var bu hikayenin. büyüyünce yazar olup bu hikayeyle ünlü olmak istiyorum, içten içe bu hikayenin tutacağını biliyorum.hayır. ben avukat olacağım.
19:34
sandalyemden kalkıyorum, bu esnada gıcırdıyor. yabancı filmlerdeki "ah, bunu yağlamalıyız." repliği geliyor aklıma. yağlamayacağız. gıcırdıyor o.on adımda banyoya geliyorum, kapıyı kilitleyip küvetin içine yatıyorum. ıslak değil. refleks olarak saçımı düzeltmeye kalkışıyorum, ama her tarafını ördüğüm için mümkün olmuyor. her tarafını ördüm, beğendim de. annem örmeyi kabul etmedi, bir arkadaşım vardır belki umuduyla tweet attım, tepki gelmedi; kendim ördüm. kendim de yapabileceğim şeyleri hala biriyle beraber yapma içgüdüm geçmiyor.
neyse ki konuşma, özleme ve gülme içgüdülerim gitti.
19:37
küvet haftalardır kullanılmayınca, soğuk olmasını bekliyorsunuz. değil. solumda babamın yüzme şortları var, kenara asılı. boyum buraya tam olarak sığmıyor. annem adımı sesleniyor. göz deviriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eskiz
Non-Fictionbir kız vardı. üzgündü. asansördeydi. adımını yavaşça dışarı atıp başını kaldırdığında dışarıda yağmurun hafif hafif serpiştirdiğini gördü ve içinden bir küfür savurdu, çünkü üzerindeki tişört çok inceydi. kız ölmeliydi.