🚨Merdüm-i Zenfira, Düzelirken

331 33 19
                                    

☀️ Merdüm-i Zenfira ☀️

39.Bölüm

Düzelirken

Son bahar yapraklarını döker gibi dökülmüştü hayatımdan. Kandım, kandırıldım ve şimdi bu boşluğun içinde yaşıyordum.

Bitmek bilmeyen yol ile başımı Melike'nin omuzuna yasladım ve bir daha hiç konuşmadım. O evleniyordu. Benim aylarca ağladığım, göz yaşı döktüğüm o adam evleniyordu. Sesim, soluğum ve bitmeyen kanamam durmuş gibiydi. Bitkisel hayata geçen biri gibiydim. Odamda yalnız ve duvara bakarak sabahlamıştım. Onun düğün günü ve...düğün sofrası olmalıydı.

Yavaşça ayaklarımı yataktan sarkıttım ve odamdan çıktım. Gözlerim etrafı gezerken dışarıda gelen sesleri duydum. Erkek sesi, bardak sesi ve tatlı sohbetler vardı. Odama dönüp üzerime uzun elbisemi geçirdim. Başıma yazmamı bağladım ve aynadan kendime baktım.

Zayıflamış, süzülmüş ve mahvolmuş gibiydim. Oysa hayatımı kaydıran adamın düğünü vardı...o mutluydu. Ee Azelya, söylesene değdi mi kendini harap etmene? Değdi mi aylarca delirmene? Değdi mi aileni yok saymana? Değdi mi çevreni üzmeye? Bak herkes dışarda toplanmış senin için gelmiş...aylarca herkes senin için bu eve geldi, kaldı, gitti...ama sen ne yaptın? Sen sadece ağlamayı, üzülmeyi, kendini paralamayı seçtin?

Ah Azelya!

Güçlü bir kadın ol ve dün son ağlaman olsun. Bir gece çok ağla ama ertesi gün gül olur mu?

Kendime gülümsediğim sırada telefonum çalmaya başladı. Eğilip elime telefonu aldım. Uzun zamandır görmediğim o numaraya bakakaldım. Bir sene...koca bir sene aramayan o numara arıyordu. Kalbim hızlanmış halde çarpmaya başladığında iç çekip yavaşça açtım ve kulağıma götürdüm.

"Alo!"

Duyduğum sesle ellerim ağzıma gitti. Bir sene sonra babamın sesiydi...o özlediğim sesi kulaklarıma dolarken boğazıma oturan yumruğu yutkundum ve kocaman gülümseyip "Babacım!"diyebildim. Gülüyordum. Aylar sonra güldüm ve bu kez ağlamak değil mutluydum. Bir babanın sıcaklığını yan yana hissedebildiğiniz kadar hissediyordum.

Babam aradı! Benim babam bir sene sonra aradı!

Bir çocuk misali elimi kolumu bir yere sığdıramaz halde heyecanla bekliyordum. Babamın sesinin gelmesini ve bana kızım demesini...

Odadan çıkıp salona geldiğimde hiç bir yere sığmaz haldeydim. İç çekip "Bab-"dediğim anda babam "Güzel kızım"dedi. İşte o an dünyalar benim oldu. Bir sene hasret kaldığım sesi yüreğime ılık ılık iniyordu. Bu kez mutluluktan dolan gözlerimle bir sağa bir sola dönerek "Babacım! Nasılsınız? Ben..ben sizi arama cesaretini ancak buldum ve eğer hala istemiyorsanız..."dedim ama babam beni durdurup "Cesaret herkesin harcı değildir. Bak babana bir kızına yüz döndü de arayamadı ama benim kızım cesurdur...o benim kızımdır!"dediğinde havalara uçacaktım. Heyecanla koltuğun tepesine çıktım ve "Evet! Evet ben senin kızınım baba! Ben hala İsmail Efendi'nin kızıyım! Sizi çok özledim! Nolur baba gelmeme müsade edin"diye koltuk tepesinde zıplıyordum. Evet koltukta zıplıyordum.

O sırada karşıma gelen surat bana şok halde bakıyordu. Fırat yüzü şiş halde bana bakarken elim göğsüme gitti ve "Bismillah!"deyip koltuğa yapıştım. Yuh! Bu ne biçim dayak yemiş? Tövbe estağfurullah! Dün o depresyonla farkedemedim. Allah Allah bu ne?

"En kısa zamanda gel olur mu? Akşama bile beklemeden"dediğinde hala Fırat'ın o müthiş suratına bakıyordum. Sanki babam görüyorcasına başımı sallayıp "Olur babacım. Sizleri görmeyi çok istiyorum. En kısa zamanda geleceğim. Şimdi kahvaltınızı yapın görüntülü de arayacağım"dedim.

Kalbim sıcacık olmuştu. Gülümseyerek telefonu kapandığımda bana endişeyle bakan Fırat'a döndüm. Sanırım endişeyle bakıyor....pek belli değil gibi...

"Ne oldu iyi misin? Bir haber mi aldın?"deyip yaklaştığında koltuğa yapışmış ben yavaşça yere inip "Babamı aradım ve hemen gel diyor...Ahh bugün çok mutluyum Fırat...mutlu ve özgür hissediyorum"dedim. Coşkulu, mutlu ve heyecanlıydım. Hem de onun evlilik gününde...

Bana hala aynı ifadeyle bakıyordu. Durmayıp yaklaştım ve "Fırat kırılma ama ifadeni anlamıyorum. Şu an şaşkın mısın, üzüntülü mü belli değil."dedim. Ahh bilseydim iki kötekte evlilik hediyesi ben bırakırdım. Ama olmadı...

"Sen iyi misin? Çok...çok mutlusun"dedi. Ahh üstümdeki o yükü son bir ağlamayla attım. Ben istenmedim, ben kandırıldım ve ben kahroldum ama şimdi gerçeği görüyorum. Hayatımda olanları ve olacakları görüyorum. Önüme bakıyorum. Engelleri aşıp önüme dönüyorum.

Tebessüm edip "Mutluyum, çünkü dışarda beni mutlu eden arkadaşlarım var. Benim için yüzü ifadesiz hale gelen asker var...Ahh önüme bakmam daha iyi olacak"dedim. İçimden gelen her cümleyi kurduğumda yavaşça adım atıp yürürken Fırat "Bu asker her daim arkanda olacak"dedi. Ona ne şüphe. Baksana ailenin önünde, herkese karşı durduğunda benim için dayak yedin. Bu benim için paha biçilemez.

Gülümseyip başımı salladım ve "Biliyorum ve teşekkür ederim"dedim. Yeşiller parlıyor, ufacık salonda bile ışık gibiydi. Önüme dönüp kapıya doğru çıktığımda bahçe masasında Gökmen, Melike, Sema vardı. Birbirine atıp tutarak kahkahalarla yemek yerlerken yanlarına gülümseyerek gittim.

Tatlı yüzleri, kahkaha sesleri aniden durmuştu. İşte aylardır insanlara etkim buydu. Gülen suratlarını soldurmak, kahkahalarına üzüntü eklemekti.

Ellerim önümde beklerken gülümsedim ve "Bakmayın öyle bugün çok mutluyum"dedim. Aslında buna daha çok şaşırmışlar gibi kaşları havalanmış halde bana baktılar. Allah'ım insanları böyle mutsuz halde bıraktığım için kul hakkına girmiş miyimdir?

Herkese bakıp "Delirmedim, babam aradı ve okul sonrasında memlekete gidiyorum"dedim. O an şaşkınca bakan kızlar heyecanlanırken ben de kocaman gülümsedim. İçim sıcacık olmuş ve bu kez mutluluktan ağlamak istiyordum. Fakat başımı havaya dikip "Aaa durun ağlamıyoruz bugün! Gidip bardak alayım..."deyip kaçmak istiyordum. Kaçıp mutluluktan ağlamak istiyordum. Hızla döndüğüm sırada gözümden dökülen mutluluk göz yaşıyla karşımda suratı mor, gözü şiş adamı gördüm.

Yeşilleri aydınlanmış bana bakarken gülümseyip elimin tersiyle sildim. O da gülerek bardağı gösterdi ve "Ben de bardak almaya kalkmıştım. Hadi geç bakalım"dedi. Kalbimin ılık ılık akışı ile başımı sallayıp "Teşekkür ederim. Özlemişim köyün kaymağını...Eee Fırat tanınmayan yüzünü ne yapmamız gerek?"deyip güldüğüm de bardağı bırakıp karşıma geçip oturdu.

Aylar sonra ilk defa bir masaya oturup yanımdaki insanları hissediyordum. Ben artık hissediyorum.

Güzelce kahvaltımıza dönmüştük. Fırat benim için her şeyi yapıyor ve her şeyi göze almıştı. Bunu açık ve alenen görüyordum. Bunca olan şey bir hatıra olarak kalıyordu ve korkarım ki artık ben de buna bir nokta koymalıydım.

Hepimiz gülerek eğlenerek kahvaltımızı yapıyorduk. Fakat aklımın bir yanında hala Alparslan ve onun evleneceği düşüncesi vardı. Birine baksa ne yaparım, birine dokunsa mahvolurum derken şu an bunu bile bile seyirci kalmak zorundaydım. Beni öylece bıraktığı yerde sadece seyirci kalmalıydım.

☀️Merdüm-i Zenfira Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin