🚨44. Merdüm-i Zenfira, Sakin

299 32 21
                                    

☀️ Merdüm-i Zenfira ☀️

44.Bölüm

Aklım oyun oynuyorcasına kalakalmıştık. Fırat yalan söyledi, her şey yanlış anlaşıldı. Tek olan şey buydu ama ömrümden ömür, kalbinden binbir parça eksilmişti. Nefes alamadığım günler, kalkamadığım zamanlar olmuştu. Onu düşünmekten hasta düştüğüm anlar vardı ama her şey bir sınavdı.

Alparslan benim bu hayattaki sınavımdı.

Başımı ellerimin arasına alıp oturduğum yerde karşı duvara yaslanmış oturan Alparslan başını arkaya yasladı ve saatlerdir gözleri kapalı duruyordu. Ne kadarı gerçekti söylediklerinin? Fırat neden bana yalan söylesin? Kafamı kaldıramıyor halde yorgun,bitkin ve çaresiz hissediyordum. O artık evli ve ben bunu kendi ellerimle yaptım. Kahretsin ki ben kendi ellerimle yaptım.

"Fırat bana geldi"

Sessizliği bozan şey onun mağarada yankılanan çatallaşmış sesiydi. Gözlerimi ona çevirip ruhsuzca bakarken iç çektim. Kahveler karşıya bakarak "Seninle akraba olduğumu bilmiyordu dedi, onu tanımadım dedi! Birbirimizi sevdik dedi! Seni korumak için sevdiğini söyledi!"diye bağırdığında yutkundum.

Kardeşinin düğün günü bana "Gerekirse benimle birlikte olduğunu söyle" demişti. Eğer kötü bir durum olsaydı bunu söylecektim...ama söylemedim. Niyetim gerçekleri öğrenmekti ama Fırat bana engel oldu.

Derince nefes alıp "Gerçekten sevdin mi?"dedi. Sevdim mi? Evet sevindim...çünkü bana dost, iyi bir arkadaş ve güvenilir sırdaş olmuştu. Yanında eğlendiğim, mutlu olduğum ve her zaman arkamda duracak biri olduğunu bildiğim biriydi.

Yutkundum ve "Onu sevmemek için sebebim yok ki. Senin için her gece ağlarken, hastalanırken, düşünmekten kafayı yerken, neden diye kafayı yemek üzereyken Melike, Sema vardı. Sonra seni gördüm. Düğünde hiç tanımıyor gibi olan, benden parçalar alıp giden, bekar dansında başka kadının önünde diz çöken seni gördükten sonra hep yanımdaydı. Bana destek oldu...hala sana gelmek istediğimi bile bile yanımda oldu"diyebildim. Sesim git gide yok oluyordu.

Dışarıda sallanan ağaçların gölgesine bakıyordum. Halsizce izlediğim yapraklar hayatım gibi sallanıp giderken Alparslan "Diz çökmedim"dedi. Ne etmedin?

Hızla ona baktığımda bildiğiniz bana göz devirip "Yapamadım. Aileler arasında bir söz verildi ama...o benim sözüm değildi"dedi. Nasıl yani? Bir dakika o kızı sen istemedin mi yani? Vallaha mı?

Şaşkınca bakakaldığımda yerimde ellerimi indirip bağdaş pozisyonuna gelerek "O da ne demek? Alparlsan o kız için beni evden gönderdin."dedim. Bana git dediği günü hatırlıyordum. Hatta kavga çıkmıştı. Dikkatle bakarken iç çekip karşıya baktı ve "Acaba rol mü yapıyor diyordum ama gerçekten gerizekalıymışsın"diye iltifat etti! Asıl sensin gerizekalı! Onca sene aramak, sormak, neden demek yerine uzakta kal, bir de gel Fırat için teselli ver. Çıldıracağım!

Onun gibi önümde döndüm. Ellerim önümde beklerken Alparslan "Bir gün daha kalsaydın duramazdım. Yanında bile geçerken ne kadar acı çektiğimi bilemezsin. Hele bir de Fırat...o varken, seviyorum derken! O kalan bir günde istesen de istemesen de alıp gidecektim...ama sen yine gitmeyi seçtin "dedi.

O an aklıma Rojin'in beni göndermesi aklıma gelmişti. O sebeple mi ben araba ayarlarım demişti. O sebeple mi Fırat son bir gün dedi...bütün taşlar yerine oturuyordu. Rojin erkenden göndermek isterken Fırat onun önünde beni alıp gidecekti. Tıpkı yanımda Rojin'i alıp gittiği gibi....ah Fırat ah!

Onca sene geçen boşa çırpınışlar, onca sene geçen boşa yakarışlar, hepsi birer oyun gibiydi. Deli gibi isteyip, asla ulaşamadığım bir şeydi. Şimdi ise ulaştım ama hayatımda değildi. Belki bir çocuğu vardı.

Gözlerimi çevirip yüzüğüne baktım. Parıl parıl parlıyordu. İnce, zarif tam bir erkek yüzüğüydü. İç çekip "Peki çocuğunuz var mı? Rojin ve senin..."dedim. İçim asıl ona yanıyordu. Artık biri vardı hayatında, bir kadın ve belki bir çocuk...ben neyin bedelini ödüyorum? Rabbim bu çok ağır oldu! Onu kaybetmek ve böyle bir hikayeyle bitirmek çok ağır oldu.

Gözlerimi silip başımı eğdiğimde Alparslan "Ellerinden öper 5 tane!"dedi. Allah'ım sen sabır ver! Dayanamıyorum! Demek beş çocuğu var. Siz ne ara....beş mi? Ne beş?

Şaşkınca yere bakmayı kesip başımı kaldırdığımda Alparslan sırıtır haldeydi. Benimle dalga mı geçiyor? Ne beş tane? Delirmiş gibi sinirle doğruldum ve kırık kolumla ayağa kalkarak "Benimle dalga geçme! Bak yeterince psikolojim bozuldu ve farkındaysan şu saatten sonra asla normal olmayacak. Ya yanlış anlaşılma yüzünden sen beni, ben seni bıraktım. Yetmezmiş gibi bir de biriyle kendi ellerimle evlendirdim! Kafayı yiyeceğim! Aylarca, günlerce, senelerce gece seni sayıkladım durdum. Her akşam birisi benimle kaldı. Kendimi kaybettim Alparlsan ben...ailem beni red etti...ben kendimi de kimliğimi de bulamadım. Herkes beni kapı önüne koydu ama yine senden vazgeçemedim ama şimdi kalkmış benimle-"dediğim de sinirle ona dönmüştüm. Fakat Alparslan ayaklanmış tam karşımda duruyordu. Göğsüne bakmayı kesip başımı kaldırdım.

Kahve gözlere baktım. Bir çocuk gibi utanarak, sıkılarak, onca senenin yokluğuyla bakarak iç çektim. Yüreğim sızlaya sızlaya baktığım o gözleri indirip elini kaldırdı ve kolundaki cebini açıp içinden bir şey çıkardı. Elindekine dikkatle bakarken gözlerini bana indirdi.

O an parmak uçlarına aldığı parlayan şeyi çevirdiğinde tektaş bir yüzük gördüm. Parıl parıl lotus çiçeği yüzüğüydü. Bu da ne? Allah'ım bir de karısının yüzüğünü mü taşıyor? Ne kadar seviyorsa Allah bilir!

Dişlerimi sıkarken iç çeken adam yüzüğü gözüme gözüme sokup "Evlenmedim. Ama nişanımıza gelmiş olsaydın o yüzüğün benim, bu yüzünde senin olduğunu bilirdin"dedi. Nasıl yani, o yüzük benim mi? İnanmıyorum evlenmedi mi? Şaka mı? Evlenmedi ve...ve Gökmen bunu biliyordu ve söylemedi mi? İnanmıyorum! Evlenmemiş!

Beynim durmuş ve bir şok içerisindeydim. Evlenmemiş! Yüzümde beliren gülüş ile onu bile göremez haldeydim. Kalbim yeni uçmayı öğrenmiş kuş gibi çırpınıyordu. Bacaklarım titremeye başladığında heyecanla dudağımı ısırdım. O evlenmemiş! Allah'ım o evlenmemiş! Rabbim evlenmemiş!

Koyu gözlerde gördüğüm o şefkatli bakış ile gülümsedi. Allah'ım delirmek üzereyim! Evlenmemiş ve şu an karşımda benim yüzüğümle mi duruyor? Çığlık atmak üzereydim. Ellerimi ağzıma götürdüm ve kalakaldım. Olamaz! Evlenmemiş ve şu an işler sarpa sardı. Deliriyorum! Artık temizinden deliriyorum! Evlenmemiş ve beni mi beklemiş? Bunca şeye rağmen bekledik mi? Alparslan bekledik mi?

Bana gülerek bakan adam elini indirip yüzüğü cebine koyduğunda kendimde değildim. Bulutların tepesine çıkmış beş yaşındaki çocuk gibi dans ederken biranda düşmüştüm. Alparlsan evlenmedi ama...ama Fırat!

Gözlerim yuvasında çıkar halde kaldığımda sevinememiştim bile. Sadece ona bakakaldığımda birden içeriye Gökmen girdi ve "Komutanım size ulaşamamışlar ve...."deyip o gözlerini yere indirdi.

Kırılmış kast ve telsiz, yeleği, techizatları başka yerlerdeydi. Şu an tam benim içim gibi karma karışık haldeydi.

Gözlerimden sadece yerde kenetlenmiş haldeydi. Alparslan bana geldi ama...ama ben gidemem ki. Evet yalan söyledi ama beni bu silsilede toparlayan tek kişi Fırat olmuştu.O sırada arkadan gelen Kutay selam vererek "Helikopter açık alana intikal etti hemen çıkmamız lazım!"dedi ve bizlere baktı. Gözlerim dolu dolu ve heyecanla donakalmıştım. Şu an sinirimi siz bile bozamazsınız.

"Siz iyi misiniz?"

Diyen Gökmen, korkuyor haldeydi. Her yer dağılmış, taş üstünde taş kalmamış haldeydi. Gözlerimi çevirip Alparslan'a baktığımda sırıtan bir ifade ile "Sizi alâkadar etmez, şuraları toplayıp gelin"deyip bana baktı ve "Hadi çıkalım"dedi.

Elbette çıkalım ama kaldığım iki yol var gidemediğim.

☀️Merdüm-i Zenfira Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin