🚨40. Merdüm-i Zenfira, Tuzak

399 35 28
                                    

☀️ Merdüm-i Zenfira ☀️

40.Bölüm

Tuzak

"Azelya! Bavulu getir!"

Tamamdır son bir parça kaldı.

Elime aldığım elbisemi de bavula sıkıştırıp tamamen fermuarı çektim ve kapattım. Tebessüm edip bavulu sürükleyerek yürümeye başladım. İşte gidiyorum!

Okullar tatil olmuştu. Çocuklara verdiğim karne ve hediyelerle artık yola çıkma vakti gelmişti. Fırat kapıda beni otogara götürmek için bekliyordu. Elimde bavulla çıktığımda arabaya yaslanmış etrafa bakıyordu. Yazlık modu açılmış halde duruyordu. Üstünde kısa kol polo yaka tişört ve siyah bol keten vardı.

Gülümseyip ona doğru ehil ehil yürüyordum. Başını çevirdiğinde beni görmüştü. Yerinde doğrulup bagajın kapısını açtı. Gelip elimden bavulu alarak "Lütfen çabuk gel ve mümkünse ailenle de konuş ben sabırsız bir adamım"dedi. O yeşil gözleri parıl parıldı. Ailemle konuşmak zor olacak hele de Alparslan'ın ailesinden olman bambaşka bir boyut...da ben size bahsetmedim değil mi?

Nişan gününden sonra her şey değişti. Bir gece ağladım. Onun dokunduğu kadını düşündükçe, bana söylenen yalanlar, beni tepetaklak edişine kahrolurken sadece yanımda Fırat vardı. Düşünmediğim tek bir an olsun yokken yanımda Fırat vardı ve bir gün ansızın buna son ver dedi. Son vermeliydim değil mi?

Söylenen yalanlara, onun adına, onun hayatımdaki varlığına son vermeliydim. Kendimi bulmak için aileme gitmeye karar verdiğimde okulun bahçesinde elimde kitabımla oturuyordum. Bir araç sesiyle başımı kaldırdığımda Fırat araçtan inmişti. Elimdeki kitabı bir kenarıya atmıştım. Yüzündeki tebessümle bana doğru gelirken gözlüğünü çıkarmıştı.

Üstündeki kamuflaj bildiğiniz ölüp bitmeye sebebiyet veriyordu ama kendimi dik tutup düşmemeye çalıştım. Fakat o beni düşürmeyi becermişti. Çünkü karşıma geçip oturdu. İç çekip bana bakarak "Yolumu gözlediğini düşünmeye başlıyorum"dedi. Aslında gözlemiyordum ama yokluğu belli de oluyor. Sanırım alışmıştım. Gelmesine, gitmesine, sert ama şakacı yapısına, korumacı tavırlarına...her şeye alıştım sanırım.

O gün karşıma oturduğunda gözlerim sadece onu izledi. Bana karşı tutumu, ince davranışları vardı. Kırılacakmışım gibi her şeyi ince ince seçiyordu. Konuşurken bile kırmamaya dikkat ediyordu. Bunun karşısında eziliyor gibiydim çünkü...ona verebildiğim tek şey sohbetimdi. Ne güzel bir çift söz ne de bir dost tavrım vardı.

Oysa dost değildik ki zaten...

"Yolunu gözlememi istiyor gibisin"deyip ona güldüğümde yeşiller güneşte açılmış su yeşili olurken yavaşça başını sallayıp "İstiyorum"dedi. Bir kurgu karakter gibi karşımda durdu ve istediğini söyledi. Nutkum tutulmuş halde ona bakakaldığımda arkasına yaslanıp derince nefes aldı ve çitlere bakarak "Azelya tutma kendini olur mu? Kendine bu işkenceyi etmek yerine olanların farkına var. Evet olması zor olan bir şeydi ama oldu"dedi. Ne oldu?

Heyecanla ona bakarken o yeşilleri bana çevirdi. Ciddileşen yüz ifadesi daha da germeye başlamıştı. Ne oluyor yahu? Anlamaz halde bakarken o yavaşça yerinde doğruldu ve ayağa kalktı. Başımı kaldırıp ona bakarken bu sessizliğin ortasına tatlı bir tebessüm bırakıp "Sana olan ilgimi mümkün kıldığım için kendimi suçlamam gerek ama bundan vazgeçmekte istemiyorum. Evet kafan zaten dolu ve kendini toparlaman gerek ama...ama her anında yanında olmak istiyorum"dedi. Nasıl diye kalakalmıştım. Nasıl olur da bana hisleri olur? Onun kuzeni olması her şeye yeterdi ama...dilim tutulmuş haldeydi ve sadece beni düşünen adama baktım.

O beni düşünen, beni isteyen ve bana yalanı olmayan adamdı. Diğerlerinin aksine değer veriyordu. Evet sevdiğim değildi ama o beni seven kişi olabilir mi?

Olabilirdi.

O günün ardında düşünmeye karar vermiştim. Beni asla zorlamayan biri olarak (zorluyor(⁠•⁠‿⁠•⁠)) ailemle konuşmamı ve istişare etmemi istemişti. Oysa ben de oturan tek şey bana verdiği değerdi. Sadece başımı salladım ve araca bindim. Hava +60 derece gibi sıcaktı. Nefes dahi almak güç hale gelirken klimayı açan Fırat bana nefes aldırırken iç çekip "Melike ve Gökmen'in düğünü için direkt geçme olur mu? Birlikte geçelim"dedi. Doğru ya bir de o var. Sadece başımı sallayıp "Aslında erken gitsem iyi olur. Malum Melike panikatak birisi ve Gökmen de o denli sakin birisidir. Ya Melike, Gökmen'i öldürür ya da kalpten gider"dedim. Yakında düğünleri olacaktı ve işin gır gır yanı Alparslan ve eşi de orada olabilirdi.

Derince nefes alıp arkama yaslandığım sırada birden gelen acı fren sesiyle öne doğru savrulduğumda çığlığım boğazımı yırtarcasına çıktı. O an başıma gelen darbe ile bütün zihnim bulanmaya başlamıştı. Tüm bilincim istemsiz olarak kayboluyordu ve mide giren bulantı ile zorla başımı çevirdiğimde birden belinde silahı çıkaran Fırat benim başımı tutarken zorla başımı çevirip karşıya baktım.

Bulanık gören gözümün belli belirsiz silüeti ile Naim'i gördüm. Elinde silah ve çevresinde adamlarla bütün yolu kaplamış haldeydi. Olamaz! Şoka girmiş haldeydim. Bütün bedenimi korku kaplarken telefonu alan Fırat bir şeyler yazıp "Araç tekeri patladı, Azelya sakın arabadan çıkma, sakın!"dedi. Allah'ım yardım et! Biz..biz ne yapacağız?

Midem bulanıyor ve başım dönüyordu. Başımı çarptığım yer sızlamaya başlamıştı. Hayır şu an değil! Hayır şu an olmaz! Hayır...hayır!

Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı ve bağırma sesleri uzaktan gelmeye başlamıştı. Kendimi tutmaya çalışırken kaybolan bilincim ile tamamen gözlerim kapandı.
.
.
.
"Naim....edecen?"

Bir ufak ışık yüzüme vuruyordu. Belimde, bacaklarımda hissettiğim soğukluk ile kıpırdandığım da gelen seslerle gözlerimi açtım. Yüzüme vuran ışıkla elimi çektiğim sırada kalakaldım. Elim...elim bana gelmiyordu.

Gözlerimi yarıya kadar açıp kısık halde etrafa alıştırırken bir taş duvar ve....Ahh burası mağara mı? Evet, resmen şu an mağara içerisinde bir taraflarım buz tutmuş haldeyim.

Emin olmak için gözlerimi açıp kapatırken eğilip kendime baktım. Yerde yatar halde, bileklerim duvara zincirlenmiş haldeydim. Bu nasıl olur? Ben...ben neden burada bu haldeyim? En son...en son Fırat beni otogara götürüyordu ve...ve araba lastiği patladı....sonra...olamaz sonrasında Naim geldi. Hayır hayır!

Şok halde başımı kaldırdığım anda karşımda sandalyeye oturmuş adamı gördüm. Bütün bedenime elektrik akımı gidercesine titredim. Yerimde sıçrarcasına belimi duvara yasladığımda bana gülen adam yayvan yayvan oturup "Sonunda uyandın, ne derin uykun varmış"deyip kahkaha attığında bütün bedenimle olduğum yere sokuldum. Bunun ne işi var? Ben bitti sanmıştım ama...ben ne yapacağım? Fırat nerede?

"Hişş korkma güzelim korkma! Zana'yı kaçırdın ya...iadeyi ziyaret yapalım dedik "diyerek pislikçe gülen yüzü midemi dahi bulandırıyordu. Gözlerim dolmaya başlamış halde kendimi duvara yasladığımda kolumdaki zincile kapana kısılmış haldeydim.

Kaçırıldım. Yolda önümüze pusu kurup kaçırılmıştım. Peki Fırat'a ne oldu? O bu ülkenin askeri ve emin olun sizi mahvederler. Fakat ben acınası haldeydim. Sadece yere bakan gözlerim korkudan o pisliğe bile bakmıyordu.

Birden yerinde doğrulmasıyla gözlerimi kaldırıp ona baktım. Gözlerinde akan tek irin nefret, kin ve öfkeydi. Benden nefret ediyordu.

Yerde hala hiç bir şeyi algılayamayan ben ve sadece bana bakan o adam vardı. Derince bir nefes alıp yavaşça arkasını döndü ve "Fareleri salın.... salın ki akşam odamın yolunu bulsun!"dedi. Fare....

☀️Merdüm-i Zenfira Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin