"Menfaatler üzerine göç etmiş ruhlar..."
-
Yanağımı balon gibi şişirip nefesimi dışarı püskürttüm. Gözlerimi Melek'e çevirdiğimde dikkatle öğretmeni dinliyordu, cidden bu kızda inek öğrenci havası vardı ki zaten öyle. Melek'le nasıl arkadaş oldum? Bilmiyorum.
"Ceyda! Arkadaşına değil kitaba bak."
Öğretmenin sınıfı inleten o tiz sesi karşısında irkildim, gözlerim öğretmeni bulunca kaşlarım çatıldı, "Bağırmanız gerekmiyor, sağır değilim." sesini yükselterek konuşan insanlara tahamülüm asla yok! Bu beni çıldırtmaya yetiyordu. "Bağırıp bağırmamam beni ilgilendirir! Dersten atılmak istemiyorsan kapat çeneni."
Gözlerimi bir saniye dahi kırpmadan öğretmenle göz temasımı sürdürünce hızla masasına ilerleyip, masanın üzerindeki beyaz kâğıda siyah pilot kalemle bir şeyler yazmaya başladı. Ardından bana kısa bir bakış atıp derse geçti. İçimden bir ses Ceyda Akkurt adına bilmem kaçıncı tutanak yazıldı diyor.
Öğretmen derse başladığında, gururumun dersle arama ördüğü kalın duvarlar ardından dersle bağlantımı koparttım. Tüm dikkatimi ön sıradaki Mete'ye verdim, boş gözlerle öğretmene bakıyordu, her ne kadar dersi dinliyor gibi görünse de aslında başka şeyler düşünüyordu.
Onunla kavga ettiğimiz günden beri hiç konuşmadık, aynı sınıfta okuyan iki yabancıdan farksızdık, bir kaç kere bana bakarken yakalamıştım ve o bakışlar tehditkardı. Bana meydan okuyordu, bu durum her ne kadar canımı sıksa da savaşı başlatan oydu devamını getirmek de bana düşerdi. O gururumu göz ardı edip bana asla yapamayacağım bir şey istemişti. Pişman değilim. Yine olsa yine ondan korkmadığımı bağıra bağıra söylerdim.
Kitabın arasındaki kırmızı tükenmez kalemi alıp, sayfalardaki salak saçma görsellerin üzerini karalarken bu günün lanetini düşündüm. Kahretsin ki bu gün benim doğum günüm. Doğum günü denen o gereksiz adetten nefret ediyorum, herkesin gözü senin üzerinde olur sana hediye verirler. Bu sinir bozucu hediye ve süprizler gerilmeme sebep oluyor.
Garip bir kızım, farkındayım.
*
Zilin sesi tüm okulu etkisi altına alırken kantine giriyordum, aptal okul yönetmeliği. Tenefüs saatinden tam beş dakika sonra zil mi çalar? Bu saçmalık.
Yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken kantini süzdüm. Fazla kalabalık değilidi, ağır adımlarla içeri doğru ilerlerken Mete'yi gördüm Cem'le bir şeyler konuşuyorlardı. Mete ellerini sağa sola sallayarak bir şeyler söylüyordu öfkeli görünüyordu, Cem ise korkmuş bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu. Ceme'e zorla bir şey yaptırmaya çalışıyordu, belli.
Mete onları izlediğimi fark edince yüzünü bana çevirdi. Dudağı yukarı doğru kıvrıldı alayla ama gözleri ruhsuzdu. Alay etmesinde bile içtenlik yoktu herifin.
Kantinde çalışan çocuğun yanına ilerleyip boyoz isteyip parayı uzattım. Boyozu aldıktan sonra gözüm tekrar Mete'ye kaydığında Burcu'yla duvarın köşesine yaslanmış dikkatle beni izliyordu. Hadi ama şimdi ne var? Kafamı çıkışa çevirip ilerlerken ayağım bir şeye takıldı, yüz üstü yere düşdüğümde elimdeki boyoz yere fırladı. Her şey o kadar çabuk gelismişti ki, ne olduğunu bile anlamadım.
Ellerimden destek alarak olduğum yerden doğrulurken Burcu'nun kahkahalarına denk geldim, küfür mırıldanarak ayağı kalkmaya çalışırken Mete'nin ruhsuz bir o kadar da alaycı bakışlarına dikkatimi yerlebir etti. Bu hayatımda geçirdiğim en utanç verici anlardan biriydi şüphesiz. Mete'nin önünde bana çelme takarak rezil etmek ha! Hışımala ayağı kalkıp Burcu'yu saçından tutup sırtını duvara yasladım, elimden kurtulmaya çalışdığında iki elimi boğazına sardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 1 | Kindar
Teen Fiction#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine düşen yıldırımla değişmeye başladığında kendilerini bir oyunun içinde buldular. Hayatın gerçek zorlu...