Dormicum | Son çare."Siyahın koyu tonu kadar cazibeli..."
-
Hayaller, bir ipin ucuna bağlanır ve salınır kimsesiz yarınlara. Umudu öğretir bu bekleyiş, ümit etmeyi, sonra fark ederiz ki; hayaller sadece hayalden ibarettir. Kimsesiz yarınların silip götürdüğü, o ucuz hayaller. Ucuzdu çünkü, bizi asla ulaşamayacağımız yarınlarla kandırıyordu.
Kimin hayalleri vardı, kiminin sağlam bu günü. Biz bugünde nefes alabiliyorsak, asla gerçek olmayacak hayallerin peşine takılmanın anlamı ne? Biz, umudu temsil eden o turıncu balonu beklerken, avizeye bağlanmış bir halata denk geldik çoğu zaman. Çoğu zaman, hayalkırıklığına uğruyorduk... Hayallerimiz kırılıyordu bizim, parçalanıyordu, tükeniyordu. Yok oluyordu.
Horoz sesi çıkaran alarm sesi tüm oda da yayılırken, çoktan uyanmış zihnimi derin düşüncelere mahkum etmiştim... Benimde sağlam bugünüm var mıydı? Yoktu. Elimi komodinin üzerinde ısrarla çalan alarma uzatıp sakince kapattım. Gözlerimi ovuşturarak yatakdan doğrulduğum sırada ilk defa stressiz olduğunu fark ettim.
Ağır adımlarla banyoya ilerlerken esneyerek ağzımı kapattım. Musluğu açıp suyu yüzüme çarpdığımda ürpersem dahi şu ana kadar tek bir argo kelime çıkmadı ağzımdan. Suyu kapatıp ıslak ellerimle dağılmış saçlarımı geriye yatırdım. Aynadan yansımama göz kırparken kendimi fazlasıyla enerjik ve huzurlu hissediyordum. Gergin ve stresli değildim, ilk defa.
Çünkü stres yapacak ya da kafayı takacak hiçbir şey yoktu.
Mete ile aramızda yaşanan gerginlikten sonra, hakkımızda çıkan dedikodulara notayı koymuş olduk. Tam anlamıyla ondan kurtuldum ve Derin'e karşı hissediğim vicdan azabım da son buldu.
Keyifle formamı üzerime geçirirken ilk defa siyah dışında bir şeyler denemeye karar vererek çilekli dudak kremimi aldım elime. Ergen değilm tabii! Sadece siyah dışında bir renk derken normal bir rujun o yoğun renginden bahsetmedim. Sade ve dikkat çekici dudak keremim, zaten normalde rujla işim olmaz benim odak noktam göz makyajımdı, koyu göz kalemi çekmeye makyaj denirse tabii.
Bana birkaç beden büyük gelen gri bir hırkayı üzerime geçirip saçlarıma yöneldim. Bu kadar özen yeter, saçlarımı basitçe at kuyruğu toplayıp çantamla birlikde odadan çıktım.
Mutfağa yönelirken "Günaydın," dedim sesimin en keyifli tonuyla. Annem bana anlamayan gözlerle bakarken yavaşça sandalyeyi geriye çekip oturdum. "Günaydın, İyi misin?" gülümseyerek anneme bakdığımda tek kaşını kaldırmışdı. "Harikayım."
Kafamı masaya çevirip bordo tabakdaki zeytinden attım ağzıma. Tıpkı annem gibi babam da neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Erken saatlerde kahvaltı yapmayı pek sevmezsin sanıyordum," meyve suyumdan büyük bir yudum aldım. "Hâlâ öyleyim." Dedim ağzıma peynir tıkıştırırken. Annem ve babam önce birbirlerine ardından da bana bakarken mutfağa giren Burak'ı gördüm.
"Günaydın kardeşim," Burak olduğu yerde donduğunda meyve suyumdan büyük bir yudum aldım. "Kardeşim?" dedi sorarcasına, doğruyu söylemek gerekirse ona hiçbir zaman kadeşim diye ithafda bulunmatım. "Ne? Bacım mı demeliydim?" o an mutfakda derin bir sessizlik hakimiyetini ilan etti.
Herkes bana dikkatle bakarken, hiçbir şey olmamış gibi kahvaltımı bitirip ayağı kalktım. "Ben çıkıyorum." dedim yüz ifadelerini dikkate almayarak. Bu sabah neşeli bir Ceyda görmek bünyelerine ağır bir darbe vurmuşdu tabii.
*
Hırkamın cebindeki kartı çıkarıp okuturken, şoföre gülümseyerek selam verdim. Adam güneş gözlüklerinin altından selamıma karışılık verdiği sırada arkalara yöneldim. Eski kalabalık insan manzarasına kıyasla bugün az kişi vardı otobüste. Ve bu sayılı kişilerin arasında Tuna'nın bulunmaması benim için güzel haberdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 1 | Kindar
Fiksi Remaja#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine düşen yıldırımla değişmeye başladığında kendilerini bir oyunun içinde buldular. Hayatın gerçek zorlu...